28 Nisan 2010 Çarşamba

Bleach 268

Bu bölümün benim için şöyle başladı;
sonra;
daha sonra;
...
...
ve böyle bitti;
 Yani bu kadar saçma sapan diyaloglar geçen bomboş bir arc izlememişimdir, izlemişsem de yine Bleach'de izlemişimdir. Hiçbir gelişme, hiçbir ilerleme olmadı. Yami geldi korku saldı en sonunda Yami salak Orihime'nin üzerine yürürken İshida artistlik yapıp kurtardı. Bunun içinmiş bütün tantana meğer... Ulquiorra her türlü poz verip, göz doldurdu, karizmasıyla ortalığı yakıp durdu, ben de fırsatten istifade ettim bol bol :3
Bir de acayip merak ediyorum Bleach tokyo tv'de salı günleri yayımlanıyor diye biliyorum pazartesine falan mı alındı? dün izledim yeni bölümü çok şaşırdım. Kubo nolii?



27 Nisan 2010 Salı

Hotel City ve istemdışı hackleme!

Playfish'in şimdiki tuzağı Hotel City adlı yeni bir oyunu. Playfishin tuzaklarına düşen birçok insandan biriyim ben de. Ama bu sefer tuzağa düşüren benmişim gibi oldu. Çok ilginçtir ki, oyunu sadece 1 buçuk haftadır falan oynuyorum, oda alıp yerleştirmek düzenlemek çok hoşuna gidiyor insanın, böyle minik minik şeyleri o kadar tatlı yapmışlar ki insan dakikalarını bu salak oyuna verebiliyor. Zaten küçükken barbie bebek evleriyle oynayan beni kendisine bağımlı etti. Oynarken öyle durduk yere fazla para kazanamıyorsunuz malum bir küçük oda 1 coins ve çalışanların saatlik ücreti yol su elektirik faturaları derken hiç paranız kalmıyor zar zor ilerleyebiliyorsunuz. Ancak bu oyunu oynayan çok sayıda arkadaşınız olacak ki hergün belli bir saatten sonra onları teker teker dolaşıp haraç kesin. Bu playfish oyunlarının temel özelliklerinden biri sanırım, hergün oyuna girip arkadaşlarınızı gezip haraç toplar hale gelip sizi bir mafya olma yolunda ilerletiyor. Keşke gerçek hayatta da öyle olsa...
1 buçuk hafta sonundaki Otelimin hali!

Ama bu sefer başıma çok ilginç bir durum geldi; 3,4 gün önce eklediğim yabancı bir bayanın Hotel City Gift collect gönderisine bastım. Bu da oyunun güzel yönlerinden biri oyunla ilgili her gönderinizde bir şeyler kazadırabiliyorsunuz. İçimden "off keşke çok daha para kazanabilsem" diye geçiriyordum, sanki başka bir şey isteyemezmişim gibi, O kadının gift collect'inden inanılmaz bir bonus kazandım, bonus sınırı 1000 coins'ken ben akıl almaz bir coins kazandım, o kadar ki sınırsız sayıda eşya, oda vs... alabiliyorum. Yani oyun daha başlar başlamaz benim için bitmiş oldu. Hergün level atlıyorum girip kontrol etmeme gerek kalmıyor çünkü çalışanların 2,3 günlük çalışma ücretlerini önceden ödemiş oluyorum. Kısaca istem dışı hacklemiş oldum oyunu.  Hatta bonusu kazandığım gün Facebookuma bir kaç saat girememiştim, bariz bir şekilde yanlış bir şeyler oluyordum. Facebook'un ve playfishin buglarıyla karşı karşıyaydım. 
eksiksiz odalar
Aslında iyi mi oldu kötü mü oldu karar vermek zor çok ironik bir durum. Hem oyunu ilerletmek adına hergün oynama bağımlılığından kurtulmuş oldum çünkü bir kaç saatte hevesimi almıştım. Bir yandan da beni oyaladığı için girip ilgilenebilceğim bir şeyin eksikliği olacaktı. Belki tanrı'nın bir oyunuydu...
Çok ilginç bir olay olduğu kesin ama;
Böyle garip tipler var şu gözlüklü gibi :D Receptionist ise; sevgili SweetLeaf :P
Bu oyunun komik tarafı hergün karakterlerin değişmesi bir erkeğin bayan olması bayanın erkek olması gibi absürdlükleri... Öyle saçma sapan bir oyun işte neden bana bunu yaptılar bilmiyorum ama!

26 Nisan 2010 Pazartesi

Arakawa under the bridge

Sanırım bahar sezonu animelerinin bir çoğunu izliyorum. Aralarından en çok beğendiklerimi ise paylaşma ihtiyacı hissediyorum. Oysa fazla okunmadığına eminim ama olsun :)
Yayımlanan bir çok anime arasından "tamam işte budur! beni kalbimden vurdu" diyebilceğim tek anime Arakawa under the bridge oldu. Bu kısa serilerin aşkına ne zaman vurulmaya başladım bilmiyorum. Türü; Seinen, romantizm, komedi ve doğaüstü, ve shaft yapımı olduğundan mıdır nedir en büyük merakı ordan alıyor. Shaft yapımı olan bir çok animeye en az 10 üzerinden 9 vermişimdir. Benim zevkime benim tarzıma hitap ediyorlar sürekli. 
Kou İchinomiya babası tarafından obsesif bir manyak olarak yetiştirilmiş, aynı zamanda İchinomiya yatırım şirketinin varisidir, hayat felsefesi gibi benimsediği bu takıntısı ise " asla kimseye borçlu kalma"dır. Arakawa köprüsündeyken bazı serseriler tarafından pantalonu köprünün yeni inşa edilmiş iskeletlerine asılır, Kou pantolonunu alırken birden nehire düşer ve o sırada Arakawa köprüsünün altında balık tutmakta olan bir kız tarafından kurtarılır (aslında tırmanırken aralarında bir muhabbet geçer ve borçlu kalmak istemediği için yardım istemediğini belirtir). İşte en güzel zamanlar bundan sonra başlar, Kou'nun bu takıntısı öyle yüksek seviyelerdedir ki ölüceğinden çok nasıl karşılığını verebilceğini kafasına takar ve astım krizleri geçirir. Oysa karşılığında vereceği şey basittir :) Hayatını kurtaran kızımız Nino, karşılığında sevgilisi olmasını ve onunla Arakawa köprüsü altında yaşamasını ister. Bu arada Nino Venüs'lü olduğunu idda eder ve Kou için, nehrin şefi olduğu idda edilen Kappa görünümlü suda yaşayan bir heriften izin ve yeni bir isim alırlar.(Nino'nun şefi çağırdığı sahne inanılmaz komiktir) Kou'nun yeni ismi acemi anlamına gelen Recruit'dur, doğal olarak dilleri dönmediğinden, kısa sürede adı Riku olmaya başlar. Ve Riku'nun acayip tepkiler verdiği absürdlükler birbiri ardına gelişir. Nino'nun köprünün ayağında perdeyle sarılı bir yerde yaşaması, Riku'nun köprünün altında yüksek bir aralıkta yaşaması ve Arakawa köprüsünün altında yaşayan birçok obsesif insanla anime şenlenir. Aralarındaki ilişki de merak konusu tabiki :D
Benim en dikkatimi çeken kısımları; Riku öyle bir karakterki gözüne çok saçma gelse bile birşey, bir yerden sonra o şeyi kabullenebiliyor. Nino'nun sakin ve naif bir karater oluşu da çok hoşuma gitti, her ne kadar venüslüyüm dese de, olmadığını bildiğin halde, saflığına ve ciddiyetine kapılıp kabul edebiliyorsun, evet o Venüs'lü :) Köprü altının şefi kappa kılığındaki hefite ayrı bir komedi. Aslına bakarsınız kısıtlı mekanlarda fazla detaya ve görüntü kalitesine çizime ve konuya odaklanıp mükemmel bir iş çıkarmış Shaft. Aynı Bakemonogatari veya Sayonora Zetsubou Sensei'deki gibi... Shaft'ın kadrolu elemanı sanırım yine baş karakeri Kamiya Hiroshi seslendiriyor, bu da ayrı bir artısı bence. Zaten Kamiya'nın sorunlu, aşırı tepki veren tipleri seslendirmesindeki başarısı tartışılamaz. Aynı Gintama'daki Shinpachi'yi seslendiren, Sakaguchi Daisuke gibi; stereotype tarzı karakterleri seslendirmek gerçekten zor olmalı. Neticede bu tip karakterler bir süre sonra bu seslendirme sanatçılarının üstüne yapışıyor(yakışıyor).
Fazla uzatmak istemiyorum ama izlenmesini şiddetle tavsiye ettiğim az miktardaki animlerden, 4. bölüme kadar yayımlandı şu an. Şimdiden iyi seyirler...


Yıldız kafalı karakterimizi Sugita Tomokazu seslendiriyor. Bir Gintoki aşığı olarak gözden kaçırılmayacak detaylardan.
Share/Bookmark

25 Nisan 2010 Pazar

Dondakee, dondakee, don don don...


 "Gintama, gintama, gin gin gin, gintamaa"olanı daha fena, o mu dilime takılaydı? bilemedim...
O bir yana, şimdi ben imkansızı başardım ve bulunmayan Gintama posterlerinden satın aldım çok şansa buldum genelde hiç ellerinde kalmıyor. En çok istediğim şeylerden biri Gintoki scroll'u ve Gintoki pvc figürü, fakat nerdeyse bulunması imkansız. Yemedim içmedim para biriktirdim 3, 4 aydır hatta mayısa giriyoruz, 5 ay olacak pre-order olarak sipariş vermiştim üstelik 2 ayrı siteden. Hala bir ses seda yok :/
Neyse poster dediğim uzunluğu 50 cm genişliği 20cm olan koleksiyon posterleri. her posterden 2'şer tane geldi yine ve elimdeki fazla posterleri çıkarıyorum Gintama severlerle paylaşmak istedim. (çok uygun bir fiyata geldi çünkü nisan ayı shipping %50'ydi ve bu poster setinde %30 indirim vardı)
İşte fazla olan Poster/karakterler;
 Önemli: her posterden birer adet var ilk kim yorum atıp istediğini belirtirse onundur. Almak isteyen yorum yazıp istediğini belirtirse kolay olacaktır sanırım. (Neden Hijikata yok derseniz, onun başı bağlı tamam mı :P) her biri 8 tl ve orjinal kutusunda. İsteyene Japonya'dan gelen faturasıyla gönderilir kar yapma gibi bir amacım yok:)
  
 Gintoki                  Katsura Kotaro              

Takasugi Shinsuke      Bansai Kawakami

Kondou İsao           Okita Sougo

Yamazaki Sagaru



Share/Bookmark

20 Nisan 2010 Salı

Hıdırellez ve yeni dilek dileme taktikleri

2003 yılından beri hemen hemen her yıl hıdırellezi kutlarız. Artık bir alışkanlık halini ne zaman aldı bilmiyorum. İlk kutlamaya başladığımız yıllardan beri dileklerimizin istisnasız gerçekleşirdi, sanırım o zaman inançlarımız ve isteklerimiz daha güçlüydü. 2, 3 yıldır "yeaa bizden geçti artık gerçekleşmiyor" mantığıyla dilekler diledik. Sanki bir hafıza kaybı yaşadık da önceleri gerçekleşiyordu sonra ne olduysa artık gerçekleşmiyor düşüncesine kapıldık. O ara noldu birimiz günah mı işledi, dünyanın düzenini mi bozdu, Allahın işine mi karıştı, şeytanla iş birliği mi yaptıysa? hiçbir dileğimiz gerçekleşmez oldu. Olsun biz 5 Mayısı 6'sına bağlayan gece çıkıp dilek dilemeyi, o gecenin efsanevi bile olsa esrarengiz havasını, ritüel bir olay haline gelmesini seviyorduk. Hem bu  gelenek bizim hala hayattan beklentilerimiz olduğunı gösteren, hatta yaşadığımızı hissettiğimiz, akışına kapılıp sonra "noluyor yahu, benim hayallerim vardı" dediğimiz tek gün. O yüzden kader veya her ne haltsa onu kızdırmış olmamız, onu darıltmış olmamız hatta hayatımızın içine etmiş olmamız dahi önemli değil. Bu seremoni yapılacak o kadar!

Belki yöntemlerimiz yetersiz diye düşünüp, beni arayan arkadaşım Alanur, bu sefer Hıdırellez'e 10 gün kala toprak dolu bir saksının içine ne istiyorsan, mesela arabaysa araba figürü gibi ya da resmini, yani istediğin şeyin resmini figürünü  koyup yapıyorlarmış, öyle deneyelim dedi. (aa yazarken sonrasının nasıl olduğunu unuttum iyi mi!) Her neyse bu yazıyı okuyan tekarar baksın tam öğrenip editleyeceğim. Bu tür inançları olan veya hıdırellezi kutlayanlar için güzel bir ayrıntı olacağına eminim, en azından o günün büyüsüne kapılmak bile iyi hissettirebiliyor. O isteklere o hayallere daha yakınmışsınız gibi geliyor. Gizli dilek dileyeceğiler vardır belki aranızda hani inanmıyorum ayağına inançsız gözüküp cool olduklarını düşünenler onlar da denesin:P 
Bunun herhangi bir dini inançla alakası olduğunu düşünmüyorun doğrusu. Sanki bu Japonların baharın gelişini, kiraz ağaçlarının düşüşü olarak nitelendirdikleri 1 ve 5 Nisan arasında o ağaçların altında yaptıkları pikniğe benzetebilirsiniz. He onda da bir ruh yok mu? bence var. Bu o seremonin ruhu, o gün bir çok insanın aynı şeyi düşünerek yaptığı ve gerçekleşmeye zorlaması gibi. 100bin insanın aynı şeye odaklanması bence muazzam bir güç ortaya çıkarabilir. Ne diyorum ben ya, saptım konumdan. Öyle işte... Ha Hanami, ha Hıdırellez.

17 Nisan 2010 Cumartesi

Gundam Cafe ve Akihabara

Bandai sonunda gundam temalı bir kafe açıyor. 24 Nisan'da Gundam severlere kapısını açacak ve her ne kadar içini göremesem de nasıl olabileceğini tahmin edebiliyorum ve gitmemek için kendimi zor tutuyorum. Tokyo'nun  Akihabara bölgesi zaten cosplay cafleri ve maid cafeleriyle ünlüydü ve şimdi de Gundam cafe'siyle epey bir ilgi çekmeye devam edecek.  
Artık Tokyo'ya gidildiğinde, her ne kadar daha çok erkek otakulara hitap edilse de Akihabara'ya uğramak farz oldu. Gundam manyağı yabancıların sırf bu cafe için Japonya'ya geleceklerine eminim.
Şimdi biraz, bi kaç resim ve video'yla Akihabara'yı gezelim;
Bu video çok ilginç ve eğlenceli ayrıca İngilizce altyazılı...

 Akihabara Anime figür ve cosplaylerinin yanı sıra Elektronik ve teknolojik herşeyin uygun fiyata satıldığı bir semttir. Yani Harajuku gibi değil daha çok anime, manga ve Oyun meraklısını çekmek için donatılmış. 
Birçok fotoğrafa baktım, hep kızlar cosplay yapıyor, yok efendim maid cafe reklamları yapıyorlar. Bir tane bishounen cosplayi göremedim!! Çok sinirlendim, bana ne elalemin hizmetçisinden, fırfırlı eteğinden. Ben bana da hitap etsin isterdim, Şöyle yakışıklı bishounenler olsaydı sokakda bak gör o zaman Turist patlaması yaşardı Tokyo. Ayrıca geek ve nerd kız sayısı da epey bir artardı.
 Aha Akihabara'da birkaç pachinko manyağı...
Bu arada cafe ve mağzaların birçoğu Bandai'ye ait. Ne kadar zengin olduğunu ve artık zenginlikten şaşırıp oyun ve elektroniklerde epey bir ucuzluk yaptığı söyleniliyor. Afferim iyi yapıyor :)
Share/Bookmark

16 Nisan 2010 Cuma

Hande Yener bla bla...


Garip bir şekilde bugün magazin veya pop kültürü her neyse ona çemkiresim geldi. İlgi alanıma girmesi gerekmiyor sanırım kendi blogumda ahkam kesmek için. Neyse Hande Yener'e "apayrı" albümüyle biraz saygı duymaya başlamıştım, en azından pop olsa da kaliteli ve özgün olmaya çalışıyor diyordum, gerçekten "Nasıl delirdim?" albümü için ne hissettiğimi bilemiyorum, o albümden beğendiğim birkaç şarkısı vardı ama. Tarz arayaşındaki ergen bir çocuk annesi kadar sabırlı davranıyordum belkide. Sonra elektronik müziğin ayarını kaçırıp, yüksek voltaj bir akıma kapılmış gibi çarpıldı kendisi. İstikrarını koruyamadı hiçbir şekilde. Özellikle o Hipnoz albümü falan sanırım dibe vurduğu zamanlardı. Bu ara ise biri suratına su çarptı, ne yapıyorsun sen, falan dedi, belki de bu kişi Demet Akalın'dı. Herşeyi geçtim uzaktan bir insanın ana rahmine geri dönüşünü izlemek gibi bir şey bu. Başladığı yere geri döndü, hiç ama hiç beğenmedim yeni tarzını (öncesini de beğenmiyordum ki), müziğini, beni zerre ilgilendirmiyor ama umarım böyle kalır, daha fazla kirlilik ve anlam karmaşası yaratmamasını istiyorum.
Belki bir dönem birlikte takılsaydık o zaman da ambient, chill out gibi müziklere yönelirdi. Biri bu kadını  çekiştiriyor veya henüz oturmuş bir kişiliği tarzı yok. Gerçekten müzik tarzı değiştirmek için çok yaşlı ve kendisine neler oluyorsa böyle pek iyi olmadığı kesin.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Japonika banzai!!


Öyle boş boş geziniyordum. Samurai Champloo'mu izleyecektim ki, aman allahım bir de ne göreyim? Kokeshiler mi yoksa derken Momijiler ve Anime/Manga, hatta figürleri ve daha birçok ürün satan, tasarımı inanılmaz hoşuma giden bir alışveriş sitesi buldum. Hem de bir sır vereyim bu güzide site daha yepyeni ve Türkçe. Uygun fiyatlı figürler, ingilizce de olsa bir sürü manga ve posterler. Resmen cennete düştüm sandım. Neeeeeee Gintama mı? diye görünce hemen artık ezbere de bilsem 3 cildini de kredi kartımın son limitiyle aldım. Hepinizi bu nadide Japon cennetine göndermek istedim, buyrun;

Yakın zamanda daha çok genişlemesi dileğiyle o/
Share/Bookmark

11 Nisan 2010 Pazar

Angel Beats mi? Hayatta izlemem...

Sonunda başardılar... evet sonunda 1 erkek 100 kız düğümünü çözmeyi başardılar. Angel Beats de bunun ilk örneklerinden sanırım. Oysa afişine baktığımda hayatta izlemem dediğim animelerdendi. Çok pis bir ön yargıyla yaklaşıyorum farkındayım ama şimdiye kadar bu tür çizimleri olan animelerin bir adet erkek baş karakteri ve onu takip eden onlarca kız vardı. Fakat geçen hafta ilk bölümü yayımlandığında, şans eseri indirip izlediğim de, olağanüstü bir şeyle karşılaştım; eşit sayıda kız ve erkek vardı animede ve alışılmışın dışında bir konusu... Önce çok şaşırdım sonra kendimi animeye kaptırdım ve biraz konusundan bahsetmek istiyorum sizlere.
Asıl adamımız Otonashi lise çağında ölmüş ve birden öteki dünyada gözlerini açmış bir çocuktur. Fakat hafıza kaybı yaşamakta ve adını dahi zor hatırlamıştır. Öteki dünyada karşılaştığı ilk kişi Yuri'dir ve o an savaşmaktadır.  Her ne kadar Yuri "acayip ölüyüm savaş alanı"'nında olduklarını açıklasa da Otonashi ciddiye almamakta ve hala mantıklı bir açıklama aramaktadır.
 Ve o sırada Yuri'nin onunla dalga  geçtiğini düşünüp asıl düşmana sormaya yönelir fakat düşman dediğimiz kız ise minik tatlı mı tatlı bir lise öğrencisidir hatta okul konseyi başkanıdır ama herşeyden önemlisi bu dünya'nın meleğidir.


 Herkesin ölüp de geldiği bu dünyada sadece bir okul ve bir sürü öğrenci vardır. Bu öğrencilerden bazıları ittifak kurup bu dünyayı kontrol eden sevimli ama ruhsuz, kalpsiz okul konseyi başkanıyla (tenshi) savaşmaktadır. Yuri ise savaşan bu grubun lideridir. Otonashi ise bir kaç kere ölüdükten sonra öbür dünyada olduğu gerçeğine alışır ve Yuri'nin "acayip ölüyüm savaş alanı"'dan "öbür dünya savaş alanı" olarak değiştirdiği organizasyonuna katılır. Bu dünyada her hangi aldığın bir darbe ölümcül olsa bile bir kaç dakika sonra yok olur ve yaşamaya devam edersin. Yuri ve arkadaşlarına göre Meleğin istediği şekilde bir lise öğrencisi gibi yaşamaya devam edersen bir süre sonra yok oluyorsun. Yuri Meleği yenmek istiyor çünkü gerçek dünyada ölüme karşı duramazken, bu dünya da onunla savaşabiliyor ve meleğe karşı durduğu sürece yaşamaya devam edecekler.
Bir Visual Art's ,Aniplex ve Key yapımı olduğu için merak uyandırıyor. Henüz 2 bölümü yayımlanmış olsa da aşk meşk işlerine girmedikleri sürece güzel devam edecek gibi. Birçok erkek karakter ve kız karakter tasarlanmış. Ve birçok karakter türüne sahip megana bir tipten tutun badass karakterlere kadar her türlüsü var. Benim için en önemlisi de sağlam bir dişi karaktere sahip olması, Yuri tam bir badass ve lider ruhlu aynı zaman da iyi niyetli olabilen bir karakter.
 Ve ona sonuna kadar güvenen ve peşinden giden arkadaşlara sahip. Onun da tek istediği onları da koruyabilecek bir yol bulup Tenshi'yi öldürmek. Her ne kadar öbür dünyada olsalar da karakterleri çeşitli ilgi alanları var, kimi judo'da iyi kiminin müzik grubu var ölmüş olsalarda hayallerini ve yeteneklerini kaybetmemiş savaşçı ruhlu liselilerden bahsediyoruz yani. Bir rock grubu olan kızlarımız dahi var... 
Ve hepsi ölmüş olsalar da ölümü alt etmek istiyorlar.
Ayrıca açılışı ve kapanışı çok güzel, çok kaliteli bir yapım olduğu zaten Uluslararsı Tokyo Anime Fuarında büyük ilgi almasından belliydi. Yanlış hatırlamıyorsam bir ödül bile almış olabilir...
 Ben Yuri'nin Haruhi'ye benzemesine rağmen konu olarak Gantz'a benzettim. Sanki Haruhi'yi almışlar Gantz'la k-on'nu birbirine katmışlar, araya bir melek sıkıştırmışlar gibi... Ama henüz karar vermek için çok erken, kısa bir seri olsa da ben çok ama çok beğendim şimdilik. Ayrıca 2. bölümü inanılmaz güzel ve eğlenceliydi. Şimdi 3. bölümü merakla bekliyorum. Bütün karkaterlerini de sevdim favori bile seçemedim aralarından, artık seri bitince bu konuyu editlerim belli olmaz ;).

Share/Bookmark
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...