30 Haziran 2012 Cumartesi

Tokyo - Harajuku


Geçtiğimiz cumartesi planlarımda bir değişiklik oldu ve aniden giyindim süslendim Harajuku'yu keşfetmeye çıktım. Evden JRla 10 dakika uzaklıkta istasyona da 5 dakika yani toplam 15 dakika mesafede Harajuku. Gittiğimde şu meşhur Harajuku sokağını göremedim ilk çok kalabalık ve eylem vardı. Bana Taksim'i anımsattı. Sonra farkında olmadan asıl gitmem gereken yerin arkasından dolandım sokağa girdim. Ama girmeden önce Tokyo fashion sitelerinde resimleriyle karşılaştığımız mağazaları gördüm ve daldım içeri. Yanıma aldığım paranın büyük bir kısmını neredeyse orada harcayı verdim ama acayip bir indirim vardı zaten.


Şu görmeyi beklediğiniz ve benim de resimlerini çaktırmadan çekmek istediğim tiplerle karşılaşamadım maalesef. Karşılaştıklarım da mağaza çalışanlarıydı hep. Çektiğim videoları izliyor musunuz bilmiyorum ama alışveriş yapmaya gittiğiniz her semt ve mağazada, türkiyede yalnız kızıl kayalarda ve pazarda karşılaşabileceğiniz biyrooon biyrooon nidalarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Herkes müşteriyi çekme ve nazik davranışlarıyla alışverişinizi kolaya indirgemeye çalışıyor. Bir mağazaya giriyorsunuz ve insanlar peşinizden gelip ne alıyor ne bakıyor, ne aramıştınız demiyor. Bu pahalı mı pahalı olan Tokyo alışveriş sektörünün en güzel özelliğinden biri bence.



Bir de yabancı birisi biraz da olsa japonca biliyorsa onunla ellerinden geldiğince muhabbet etmeye çalışıyor bu insanlar. Alışveriş yaptığım her mağazada kızlarla muhabbet etmişliğim adımı, yaşımı, nereden geldiğimi söylemişliğim var.


Gelelim Harajuku hakkındaki görüşlerime; Bir kere Harajuku Japon kadar turistlerin karşılaşılabileceği tek semt. Bazen etrafınıza bakıyorsunuz yabancı insanlardan başkası yok. Bir de bir turisti turist yapan iğrenç giyinişi ve bakımsız hali zaten. Japonları erkek de olsa bakımsız özensiz göremezseniz hele ki Harajukuda. Sizi bilmem ama ben japonların modaya düşkün olmalarını seviyorum zira ben de düşkünüm... Maalesef Harajuku kocaman bir semt, ucu bucağı olmayan bir alışveriş diyarı değil, eğer bir şey satın almayacaksanız 1-2 saatte yaya yaya dolaşıp bitirirsiniz. İstanbulda yaşayanlar bilir Harajuku tıpkı Atlas, Halep ve Aznavur pasajı gibi bir yer. Taksimde bir sokağı marjinal kıyafetler satan bir yere çevirirseniz tıpkı Harajuku olur. He ama mağazalarda nazik ve güzel japon kızlarıyla karşılaşamazsınız orası kesin :D


Harajuku'ya bugün ikinci defa gittim ve yine çılgın indirim devam ediyordu ama bu sefer akşam üzeri gittim ve hiç ummadığım bir şeyle karşılaştım, cumartesi akşamı saat 8de dükkanları kapatıyorlardı ve bu bana acayip saçma geldi. İstanbulda cuma-cumartesi-pazar akşamı eğlence, alışveriş demek burada insanlar cidden bir garipler saat 8-9 gibi sarhoş olmaya başlıyorlar Türkiye'de o saatte sarhoş olana götüyle gülerler. Neyse japonları anlamaktan vazgeçtim zaten.


Harajuku'dan sevgili Vuducuğuma yukarıdaki gözleri hediye almıştım geçen gün, onu da paylaşayım hemen. Bence Harajuku semtlerin en ucuz alışveriş mekanı. Shinjuku ve Shibuya'yı altüst etmiş biri olarak Harajuku en iyisi derim. Hem Harajukuda güzel, yakışıklı, tarzı olan bir erkek görme olasılığınız çok daha yüksek. Ve insanlar gelip sizi rahatsız etmeye çalışmıyorlar. Tek kötü yanı küçük olması sanırım ben hep daha büyük bir yer bekliyordum.

29 Haziran 2012 Cuma

Tokyo - Hiragana-Katakana biter...


Bugün Hiragana-Katakana kursum bitti ve hepimiz sertifikalarımızı aldık. Hawaiili arkadaşımın şu gördüğünüz gurur verici pozunu paylaşmak isterim. Zar zor olsa da bitirdik kursu :D Ama ne ben ne de Douglas (yaşlı olduğumuzdan mıdır nedir) adam gibi okuyamıyoruz, yazamıyoruz.
Bir de bugün ilk defa sınıfça yemek yedik. Japoncam ingilizcemden daha iyi olduğu için kendimi japon gibi hissettim aralarında. Ama bu sertifaka olayı bütün öğrencileri bir araya getirdiği için daha önce pek görmediğimiz öğrencilerle karşılaştık.


Öğrencilerden biri devamlı bana baktığı için kıllandım acık. Önce japonun teki yine beni kesiyor diye iç geçirdim... Ardından sertifika olayı bitti kapıda sınıftaki arkadaşlarımızı beklerken. Sürekli bana bakan asyalı çocuk geldi direkt konuşmaya başladı. İngilizcesini anlamakta zorlandım zira herkesin aksanı bir garip burada. Anlamıyorum japonca konuş dedim. Bana tipik japon soruları sormaya başladı. Nereden geldin, kaç yaşındasın, ne zamana kadar bu kurstasın, bugün planın ne yarın ki planın ne... derken amacını anladım. Sonra nereli duruyorum, kaç yaşında duruyorum diye sormaya başladı. Japonsun herhalde dedim, hayır taiwanlıyım dedi, 22 yaşında olduğunu da ben tahmin ettim artık. Yalnız çocuğun suratı gerçekten güzeldi ama tipik kısa boylu asyalı işte. Bunu gören sınıf arkadaşlarım hemen ne dedi diye üstüme geldiler ve beni çok utandırdılar. İçimden "bugün kısmetim mi açık ne" diye geçirdim zira ondan önce de Douglas evli ve çocuklu olmasına rağmen beni Disneyland'a davet etmişti ama öyle kötü niyeti olmadığını biliyorum arkadaşımın.
Bir Tayvanlı eksik kalmıştı o da tam oldu :D Yan sınıfımdaki diğer asyalı kendini bir bok sanan elemanın da benden hoşlandığını ve ne zaman görse gözlerini alamadığını farkediyordum ama bu resmen çok hızlı davrandı ve dayanamayıp konuştu benimle. İlk defa içimden beğenilmek güzelmiş diye geçirdim ki kendimi kesinlikle beğenmiyorum, Tayvanlı çocuk inanın bana benden daha güzel. Bugünkü kısa aşk maceramın da sonuna geldik böylece...

Haftaya hızlandırılmış kursum başlıyor ve bu haftasonu mümkün olduğunca hiragana ve katakanaya asılmalıyım. Beni aşkla meşkle oyalamayın sevgili asyalılar, rica ediyorum sadadasd :P

19 Haziran 2012 Salı

Tokyo - En son nerede kalmıştık?



Geldiğim birkaç gün gaza gelip blog yazabildim ama sonra planladığım gibi gelişmedi olaylar. Hala uyum sorunu yaşıyorum mesela. Ve Türk olduğum için evdeki isveçliler ve ruslar tarafından dışlandığımı hissediyorum. Twitterda takip edenler zaten ne kadar rahatsız olduğumu farketmişlerdir... Onun dışında hasta olsam, uykulu bile olsam dersleri kaçırmamaya çalışıyorum, okuluma gidip geliyorum. Bugün hatta tam şu anda tayfun Tokyo'ya gelmiş durumda. Dışarda sonsuz bir yağmur yağmakta ve acayip gürültü var ve yine de hava sıcak ve çok nemli.  Tokyo'nun saçma sapan havasından bahsetmeye başlarsam bu muhabbetin sonu gelmez zaten.


Maalesef insanlar türkleri çok yanlış tanıyorlar ya da sadece kendi ülkelerinde karşılaştıklarından ibaret sanıyorlar. Beni türk hariç her millete benzettiler, en son kanadalı sınıf arkadaşım anime kızlarına benzediğimi söyleyerek götümü tavana kaldırdı sadasdas (çok özür dileyerek burada böbürleniyorum şu an) Neden bilmiyorum ama yabancıların ten rengine, dinine, güzelliğine takmış durumda herkes. Eğer yabancıysan ve biraz giderin varsa japonyada popüler olmaman kaçınılmaz bence... Herkes güzel olduğunuzu söyleyip duruyor herkes yolda yürürken size bakıyor, eğer birinin cesareti varsa gelip sizinle konuşması içten bile değil.
Evde birçok japon arkadaşımız kaldığı için ister istemez japoncayı bir yerden sonra anlamaya başlıyoruz. Sokakta sizi yabancı görüp hakkınızda konuştuklarını anlamaya başlıyorsunuz ki bu çok ayıp bir şey bence. İstanbul'da her gün binlerce turist gördüğümüzden midir nedir hiç insanların hakkında yardırdığımızı hatırlamıyorum, bu kadar turiste yabancı olmak hiç hoş değil bence sevgili Tokyo.


Neyse yazmadığım ara içerisinde -ki iki hafta olmuş- adam gibi bir şey yapmadım okula gidip gelmekten başka. Geldiğimden beri kendimi iyi hissettiren birkaç şey oldu ama. Mesela; yıllardır Tokyo'da yaşayan sevgili ...S.a.S... ile görüşüp Akihabara'da yemek yedik, birkaç saat türkçe konuşup japonları çekiştirmek paha biçilemezdi. Geçen hafta cuma günü ise gece 1 buçukta uyanıp aşağı bir indim kapı açık tanımadığım biri ayakta işiyor, uyku sersemi gözlerim bana oyun oynuyor sandım ama tamamen gerçekti, Rumi-san (ev arkadaşım) ve 2 erkek arkadaşı eve acayip sarhoş gelmişler ve o kadar komiktiler ki diğer ev arkadaşım Shin'le bu 3'ünü anlamaya çalışıp durduk hatta video da çektim. Geldiğimden beri hiç bu kadar eğlenmemiştim, Rumi iki adamı da patakladı durdu. Sonraki 2 gün Rumi dışarı çıktığında sake içmeye mi diye sorar oldum sarhoş gelmesini rica ettim kendisinde ama maalesef... En son da Shinjuku'ya gitmiştim, yeğenime topshoptan istediği bluzü alacaktım. Bir de yine twitterdan takip edenlerin bildiği gibi (bana göre) Tokyodaki en güzel kız shinjuku topshopta çalışıyor ve onu da görmeyi çok istiyordum. İlk gittiğimde biraz konuşmuştuk kızla ve son gittiğimde tanıdı yanıma geldi (o da beni seviyor sanırım :P) Yine muhabbet ettik bu sefer isimlerimizi sorduk birbirimize ve arkadaş olduk kendisiyle. Adı Miki ve hayatımda (ses tonuna kadar) bu kadar güzel bir varlık görmedim ben. Ama bana göre bütün japon kızları güzel zaten.


Bu arada ben yazarken tayfun Tokyo'yu vuruyor şu an. Umarım sevgili Rumi'im eve sapa sağlam gelmiştir. Japonlar hariç diğer bütün avrupalılar (koreliler de dahil) hiç de cana yakın değiller maalesef. Zaten başta da bahsetmiştim dışlandığımdan. Sensei ve Rumi de dışlarsa o zaman gerçekten evime dönmek için elimden geleni yapmaya başlarım ki hemen dönesim var zaten. Maalesef hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değil.


Son olarak bugün sevgili İstanbulum'da Trivium konseri olduğunu duydum ve kıskançlıktan aklımı kaçırmak üzereyim. Ben Matt Heafy'nin ülkesindeyim o ise benim ülkemde bu nasıl bir ironidir anlamış değilim. Burada bir ihtimal kendisini görme şansım olur sanıyordum ama meğer ülkemde sabit durmam gerekiyormuş benim. Bugün benim yerime Trivium konserine gidip kendisini canlı canlı görmenizi tavsiye ederim. Şimdiden konsere giden herkese iyi eğlenceler dilerim. Gidip görüp resimleyip videolayanların haber vermeleri rica olunur.


Matt Heafy'nin paylaştığı İstanbul resimleri

Şimdi tayfuna, uykuya, derse geri dönüyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere canlar.

Not: Twitter ve Blogdan takip eden anime severlere ara sıra süprizlerim olabilir. Şimdiden blogumu paylaşan/paylaşmayan herkese teşekkür ederim.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Okuldaki ilk günüm #1



Geçtiğimiz sabah gerçekleştiği için nasıl anlatsam bilemedim bir türlü en iyisi giriş cümlesine saçmalayarak başlamak dedim. Tokyodaki ilk iş günü okulumun ilk günüydü, yurtdışı eğitim danışmanım bana 8'de okulda olmamı söylemişti oryantasyon erken başlayacakmış diye... Kalktım 6'da annem ve ablamla konuşurken saat 7 oldu 7 buçuğa kadar hazırlandım o sırada Shin de belki beni okula götürür diye erkenden kalkmıştı ama kendim bulurum dedim fırladım. Elimdeki telefona sonuna kadar güvendim ve yola koyuldum. 10 dakika geçti kendimi okulun dibinde buldum elimle koymuş gibi hem de. 1 buçuk saat de bekledim meğer 9:30'da başlıyormuş. Binada çalışan herkes erkencisin deyip durdu hatta öğretmenlerden biri gelip benimle acık muhabbet etti. Okulda ingilizce konuşmak yasak bu inanılmaz hoşuma gitti açıkcası :D Yanıma alman bir kız geldi oturdu ilk onunla kaynaştık çok çok az türkçe biliyordu, sabah sabah beklemiyordum öyle bir şey. Sonra kanadalı isveçli, italyan ve Hawaiili arkadaşlar edindim. Hawaiili arkadaş daha önce japonyaya gelmiş ama yine de pek konuşamıyordu. Diğerleri ise sıfır desem yeridir sanırım. Neyse biz çat pat konuştuk, Hawaii Japonya'dan sonra en sevdiğim ülkedir herhalde beni en çok kendime yakın hissettiren o çocuk oldu. Benim gibi anime seviyor zaten kendisi dragon balldan bahsettik biraz :P


İlk gün ders olmaz sanıyordum ama birazcık ders işledik, yanıma gelip ilgilenen kadın acık japonca biliyorum diye hiragana katakana dersi almama şaşırdı sanki biliyorsun sen dedi kendimi çok iyi hissettim açıkcası :D Sınıfımdakiler de japoncamın iyi olduğumu söylediler ama alakası yok. Hawaiili çocuk daha önce gelmeme rağmen senin japoncan daha iyi, nerede öğrendin dedi, 3 ayda evde kendi başıma öğrendim dedim. Başlangıç seviyesinde kısa bir ders işledik, işkence gibiydi çünkü kendimizi tanıtmayı öğrendik sadece. Ardından çok az Hiragana'ya başladık A, İ, U, E, O harflerini öğrendik. İşte o kısımlar beni en çok ilgilendiren kısımlarıydı dersin.


Ah unuttum okula giderken JUMP SHOP diye bir mağazayla karşılaştım, jump manga ve animeleriyle ilgili her türlü karakterin figürü ıvırı zıvırı satılıyordu içerde. Onu da One Piece karakterlerinin gerçek boyutlardaki maketlerine gözüm çarpmasa daha göremeyecektim. Orayı görünce hemen navigasyonu kapadım kaybolursam kaybolurum lan, bunu çekmezsem olmaz dedim. (Şu an biri sümkürüyor bu önemli detayı vermezsem olmaz. Büyük ihtimalle Megane-kun kalktı ve işe gitmek için hazırlanıyor şu an...)



Okuldan çıkıp eve dönerken daha okulun sokağında minicik bir araba içinde japona bir çocuk Turkish fast food yani döner kebap satıyordu onu gördüm ve hemen remini çektim. Çok heyecanlıydı bazı yabancı öğrenciler ordan yemek yiyordu. Ben aç olsam da o kadar sıcak havada döner yemek istemedim ve yolun karşısındaki tapığınağa doğru gittim resmini çektim aynı animelerdeki gibiydi, çok hoşuma gitti. Eve dönerken kısa yolu keşfettim ama o sırada sıcaktan beynim erimek üzereydi artık yol kısa olsa da bana çok uzak geldi.
Eve geldiğimde tek istediğim bir şeyler atıştırıp yatmaktı kalkınca da yıkanmayı planlıyordum. Ama koreli kızlar aşağıda muhabbet ediyorlardı oje sürmeye yanlarına ineyim dedim acık konuştuk bir tanesiyle buzları erittik gibi oldu o çok soğuktu çünkü ama diğeri dünyanın en cana yakın kızı bence. Bahsetmeyi sevmesem de iyi ki dövmelerim var dedim bugün. Okulda da bugün koreli kızlarla da onlar sayesinde epey kaynaşma fırsatı buldum. Cana yakın dediğim koreli kız da dövme yaptırmak istiyormuş beraber gidelim mi bir gün dedi inanılmaz sevindim olur dedim hemen :D Bileğine bir şeyler yaptırmak istiyormuş uzunca ne yaptırsam diye diğer kızla konuştular, onlar konuştukça dramalardan öğrendiğim korece kelimleri tekrar ettim çok hoşlarına gitti. Sonra ben onigirimi aldım ve odama koyuldum akşama kadar zıbardım.




Uyandığımda bizimkilerle konuştum baya bi annem, ablam, yeğenimle uzun uzun muhabbet ettik. Hatta yeğenime evde cümbüş vardı onu izlettirdim. Günün bence en büyük olayı buydu. Elimde telefonla aşağı bir indim ki bizim sensei'ye liseli üniforması giydirmişler ve kafasına peruk takıyorlardı. Etek kısacık her türlü detayı var kıyafetin koptum cosplay parti var galiba dedim bir de ağzımdan türkçe dökülüyor bazı kelimeler peruk dedim sonra peruk ne demeye başladılar katsura yani diye düzelttim. Allahtan bizim Katsura sağolsun peruğun ne anlama geldiğini biliyordum. Yine japoncamla yarıp geçtim o an asdjsafhnjsadj. Ardından sensei garip garip pozlar vermeye başladı o kıyafetle gülmekten geberdik hepimiz. O an telefonla yeğenime izlettiğim için kameraya çekemedim çok pişmanım. Shin geldi yeğenime el salladı ama :P Sensei soyununca sabah okulu bulabildin mi diye geldi evet çok yakınmış buldum dedim. Evet on dakika bir şey dedi, Shin o kadar yakın mıydı suidobashi diye konuşmaya başladı senseiyle. Ben çoğu zaman konuşulanları anlıyorum ama japonlarla konuşurken çok kasılıyorum yanlış söyleyeceğim diye cevap veremiyorum. Diğer yabancılarla sanki daha iyi anlaşıyorum ama işin yerlisiyle konuşmak cidden gerici bir durum.


Hayatımda günlük yazmam, sevmem öyle şeyler ama şu an resmen günlük yazıyor havasına girdim. Hayatıma yeni bir şey daha ekledim sanırım. İşte bugün böyle geçti, yer yer zor durumda kalıyorum yer yer eğlenirken buluyorum kendimi. Bir sonraki postta görüşürüz canlar.

3 Haziran 2012 Pazar

Tokyo'da ilk iki gün #1


Daha varmadan yazmaya başlayayım dedim vardığımda o gücü bulamayabilirim. Sanırım önce kedilerimden sonra ailem ve arkadaşlarımdan ayrıldıktan sonrası hatta uluslararası alana girip uçağa binip aradan 2 saat sonra uyuyup uyandıktan sonra ne yaptığımı farkına vardım. Kalktığımda tek başıma koskocaman uçakta ne yapıyorum ben böyle yav dedim. Sonra camdan dışarı baktım ki dünyanın en güzel görüntüsü karşımda duruyor. Rusya üzerindeydik sanırım o sırada ve kocaman ay şehri şehir ışıklarıyla bezenmiş yer yüzünü aydınlatmaya çalışıyor ve biraz yukarısında -tamam belki samanyolunun hepsi değil ama- binlerce yıldız gözlerimin önünde duruyordu. Belki de sırf bu görüntüyü görebilmek için bile böyle bir çılgınlığı yapmam gerekiyordu diye düşünüp hemen kendimi telkin ettim.


Binmeden önce aldığım bir dolu ilaç sağolsun 2-3 saat anca uyutabildi. Nedense onlarca yabancı insan tarafından çevrilmiş olsam da kendimi yalnız hissedemedim veya o korkuya kapılamadım henüz. Bu kısmı daha Narita havaalanına inmeden yazdığım için sonradan fikirlerimde bir değişiklik olacaktır. En kötüsü de bildiğim bütün japoncayı -başlangıç seviyesi o da- unutuverdim. Bir şey olduğunda istemdışı ingilizce tepki veriyorum aradan 2 saniye geçince kafama tüküresim geliyor ama iş işten geçmiş oluyor. La salak diyorum kadın yere düşen sweatini verdi thank you diyeceğine paşalar gibi arigato desene işte ilk bir japonla konuşma fırsatın, ama yok anacım ben kendime acayip bir kıl kapmış şekilde tutuğum.


Bu arada uçakta çoğu insan 3 kişilik koltuklarda tek başına seyahat ediyor buna ben de dahilim. Geniş geniş yayıldım oturuyorum mesela şu an. Şu yazdığım sıralar sevgili İstanbulumda saat 00:11 suları ve şu an Çin'in üzerinden geçmekteyiz ahanda türbülansa mı giriyoruz derken yırttık adsadasfd. İlerledikçe gün ağırıyor gibim böyle bir garip. Tahmini 4 saat 53 dakika sonra Tokyo'ya inmiş olacağım. Hala bir heyecan hissedemiyorum nedense. Giderken de ben değil annemi yolluyormuş gibi hissediyordum daha çok... Annecim umarım bunları okursun ben gayet sakinim aklımda olan sadece sen ve kedilerim.


Açıkcası tek başına uzun uçak yolculuğu yapmak çok sıkıcıymış. Arkalarda mesela iki türk adam paso konuşup eğleniyorlar çok gıcık oldum. Çaprazımdaki japon nine de kalktığımız sırada bana cana yakın ilerde belki kaynaşırız gız edasıyla gülümsedi ama sonra uyudu. Moruklara güven olmuyor hiç. Şunu yazarken de dünyanın en güzel hosteslerinden biri gelip benimle ingilizce konuşup camı kapamamı istedi dedim benimle türkçe konuşabilirsiniz o da affalladı naapsın. Ama niye camı kapadık ki şimdi tam güneş ağarmaya başlıyordu yahu... Gerisini ilerleyen saatlerde yazarım artık...

Dedim ama ilerleyen günlerde yazmaya başladım maalesef :D Nineyle olan ilişkim ise inişte birbirimize gülümsemekten ileri gidemedi. Havaalanı tam bir işkenceydi, bir sürü prosedürle uğraştım. Sonra özel bir taksiyle kalacağım eve geldim. İlk geldiğimde feci gergindim özellikle evle ilgilenen kız geldiğinde çok zor anlattı bana kuralları (yazık kıyamam) İlk günüm yani dün yerleşip insanlarla tanışmak ve derdimi anlatabilmekle geçti ama akşama kadar baktım ki kaynaşmışız. Özellikle Shin (26 yaşında japon) bana çok yardımcı oldu, hatta ilk aldığım şeyleri o ödedi hala ona borçluyum ve kendimi kötü hissediyorum. Eve döndüğümüzde amerikada kalmış oradaki türk bir kız ona cezve vermiş onu gösterdi istiyorsan kullanabilirsin dedi ama ben ne yazıkki kahve sevmiyorum. Akşam koşudan japon ve koreli kızlar geldi Rumi ve Tsubasa'yı biliyorum ama koreli kızın adını bilmiyorum. Hepsi diyette ve durmadan tartılıyorlar. Onlarla yaş kilo boy muhabbeti yaptık gerginliğimi o zaman attım sanırım.


Gece yatarken de tuvaletten çıktığımda karşımda bir adet megane-kun gördüm dişlerini fırçalıyordu iyi akşamlar dedik birbirimize çok çekingen bir şeydi o, hala adını bilmiyorum. Sonra zaten yatağa yattığım gibi uyudum.



Ve bu sabah yani pazar sabahı güne çok erken başladım, yıkandım, saçlarımı yaptım, giyindim doğru mini stop denen yerden (eve en yakın mini market) su ve birkaç yiyecek şey aldım. Giderken video çekeyim dedim ama heyecandan hiçbir kurala uymamışım sasadsa.




Sonra elimdekilerle ne kadar uzağa gidebiliyorsam gittim ve bir baktım ki mahalle maçı var herkes sabahın köründe maçı izliyor yaşlısı genci ben de uzun süre izledim ve sağ taraftaki takımı tutarken buldum kendimi.
Sonra yine ilerlemeye başladım bir baktım ki Tokyo Dome City'e gelmişim eve inanılmaz yakın büyük bir eğlence parkı ve alışveriş merkeziymiş orası. Gider gitmez belki interneti vardır diye starbucks'a oturdum ama bağlanamadım ühühü. Yine de yılmadım resimler çektim. Roller coaster önünde hayvan gibi bir sıra vardı çok binmek istedim ama o sıra bitmezdi. Ben de biraz yanıma gelen serçeyle takılıp sonra tokyo dome city'i altüst ettim. Yer yer aklıma arkadaşlarım ve ailem geldi. Görüp ah bundan keşke şuna buna alsam dedim. Reklamlar üzerinde Kimbap ve Merveciğimin sevdikleri vardı hemen oları çekiverdim.
Makyaj malzemelerini görünce Vudu-shi geldi aklıma onun için resimlerini çekeyim dedim ama ben de kendimden geçtim görünce tabii. Hala ülkemde satılmayan Revlon'u görünce de pek bir sevindim buna Damla çok sevinecektir eminim :D Bir sürü markanın bb cream'i bulunuyor burada hatta deneme dağıttılar bir adet onu kullanıp fikrimi merak edenlerle paylaşırım bir ara.


En son nerede yemek yesem diye dolaşırken yiyecek ve bazı temizlik malzemeleri satın alırken buldum kendimi. Bir kitapçıya daldım tonlarca manga ve türevleri vardı tabii ki. One pieceli mendil gibi bir şey aldım ama ped çıkacak diye korkmaktayım asdasdasd daha önce başıma öyle bir şey gelmişti de...
Onca yer gezdikten sonra çok yoruldum açlıktan bayılmak üzereydim hemen mcdonalds'a oturdum big mac sipariş ettim buradakinden hiçbir farkı yoktu. Sadece ice tea bildiğimiz ice tea değil buzlu siyah çaydı hayal kırıklığımı tarif edemem.




Şimdi de salonda biraz muhabbet edip bu postu yazmaya çalışıyorum işte. Gerçi herkes uyumaya kaçtı bile. Masa-san lisede voleybol öğretmeniymiş demin onu anlattı. Sanırım ona bundan sonra sensei demeliyim. Ayrıca beni bi partiye davet etti ve muz ikram etti, inanılmaz nazik ve ilgili bir kişilik şu Masa-san. Daha sonra hepsini tanıdıkça ve kaynaştıkça detaylı bir şekilde yazarım.


Bugünlük bu kadar anacım. Umarım okurken eğlenmiş ve gezmiş kadar olursunuz. Annemi ablamları ve kedilerimi çok fazla özledim ama beni sürekli arayıp yalnız olmadığımı hissettiriyorlar o yüzden ağlamıyorum. Beni destekleyen bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...