13 Temmuz 2010 Salı

Bleach 279 ama kritik sayılmaz, sevgi pınarı...


ohohohhooh ne zamandır görmediğimiz karakterler birden çıkınca, içimde gelebekler tepişti sanki :D
Hani ağzı kulaklarına varmak diye bir deyim var ya vuku buldu resmen. Önce 101 yıl öncesine gideceğiz diye aklım çıktı ama neyse yarısında en azından bir aksiyon bir ortam oluştu. Gin bile çığıran wondervise'ın ortamı bozmasından yakındı, çaktırmasa da o da nolstajik hissetti biliyorum.

Artiz Shinji ve çetesi güzel giriş yapmışlardı zaten. Bu bölümde en  dikkat edilesi kısımlar; Kensei'nin karizması, Shunsui'nin rezil durumu, Stark'ın fazlasıyla çekiciliği ve en önemlisi Hisagi'nin görünüşü. Sanki sevgilimi çok uzun zamandır görmüyormuşum da kavuşmuşum gibi bir his. Nasıl olsa Hisagi ilk gönlümü çalan karakterlerden biri. Neyse çok önemli bir ayrıntı daha var Kensei ve Hisagi'nin birbirlerinin bir türlü farkına varmayışları. 

Yahu bütün dikkatimi vererek şu zavallı mangayı okudum hala daha Hisagi ve Kensei farkındalığı yaşanmadı ya ben ona yanıyorum. Kanser olacağım bu gidişle, ayrıca Ukitake yaralıydı insan son durumunu gösterir adamın!! Bu suyu çıkmış anime ve manga'nın artık sonuna gelmesini istemeya başladım, ki daha yılbaşında dilekler dilemiştim; Bleach bitmesin, Gintama bitmesin diye, zalim kader benimle taşak geçiyor, Gintama bitti ,Bleach devam ediyor bu sefer ben istemiyorum. 


Aslında bugün moral olarak sıfırdım, İlk günümü kurtaran Sengoku Basara 2'nin başlamasıyla Date Masamune oldu, ardından Sebastian'ı gördüm ve finalde Kensei ve Hisagi'nin olması günümü kurtarmış, noktayı koymuş oldu. Bazen çok iyi bir şey oluyor bu animeler... neyse bitti.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

One Piece'deki körili yemeğin tarifi...

Bir gece yarısı daha yemek programıyla karşınızdayım, bugün uzakdoğu yemeklerinden biri olan adını bilmediğim ama One Piece'de Sanji'nin küçük bir yamağa yardımcı olduğu körili yemeği denemek amaçlı yaptım. Neden yaptım çünkü dün gece o bölümü izlerken hayvan gibi canım çekti, onun hayaliyle uykuya daldım ve bugün bushidommuş gibi bu yemeği yapmayı amaçladım. Baya zorlu bir yemekti doğrusu ve bölüm filler mi neydi bir kere izleyip aklımda ne kaldıysa öyle yapmaya kalkıştım takdir edersiniz ki bir filler bölümünü 2 kere izleyecek değilim, deliyim ama o kadar üşütmedik çok şükür.

Tarifi aldıysan yapılışına geçiyorum;
Önce tavukları temizleyip kuşbaşı kesiyoruz ve bir kasede kimyon, tatlı kırmızı biber, nane, karabiber, kekik ve dilediğiniz başka baharatlarla marine ediyoruz(göz kararı sıvı yağda koydum yalan değil) Sonra tavuk işlemi gerçekleşirken bir adet kedinin bacağınızın dibinde olması ve arada bir tezgaha uzanması şart! Çeşitli azarlarla yemeğe duygu vermelisiniz, yani bu yemeği yerken kedimi azarladığımı hatırlamalıyım. Sonracığıma, patates ve havuç gibi sebzeleri küp küp kesip tencereye atabilirsiniz.


Ondan sonra soğan'ı kesip pembeleşinceye kadar (hep söylemek istediğim fenomen cümlelerden biri) kavurun. Ardından unu yağsız tavada koyulaşana kadar kavurun, un göz kararı koyulacağı için bir ölçü veremiyorum, ne az ne çok. Arada anneniniz gelip size "ben kavurayım, ben keseyim" diye diretmesi lazım, yoksa yerken annemin inadının tadını alamam. Kavrulan unun içine çekinmeden ve utanmadan 2 tatlı kaşığı köriyi boca edin. Bu arada unutmadan kavrulurken soğanların içine mutlaka 1 adet kesme şekeri atın.

 Domatesleri bütün halinde haşladıktan sonra çok keskin bir bıçakla(zira haşlanmış bütün bir domatesi dandik bıçaklar kesemez) küp küp kesin. Şimdi tencereye ilk önce attığımız patates ve havuçların üstüne üstünü geçecek kadar su koyun ve kaynata durun, sonra ardından hemen tavukları ve kestiğiniz domatesleri ve kavrulmuş soğanı koyun. O sırada eminimki su fokurduyordur biraz fokurdarken de kavrulmuş un ve köri karışımını patateslere zarar vermeyecek ama unun topaklaşmasına izin vermeden karıştırın. Eğer bunları yaparken su az geldi ve yemek koyulaştıysa çok az su ilave edin ama suyun sıcak olmasına dikkat edin. En son ve yemeğin sırrı da diyebileceğimiz kırmızı elma'yı rendeleyip sık sık karıştırarak pişirin.
 
Görüntüler bu şekilde değilse, allah iyiliğinizi versin başka bir şey demiyorum.
Tam bu şekilde yaptığınız zaman eminimki siz de benim kadar beğenip kendinizle biraz olsun gurur duyacaksınız. Zira dün geceden beri sevgili Kucukrukiye'nin kafasını yiyip duruyordum. O da nasıl olacağını merak ediyordu. Şimdi gönül rahatlığıyla harika olduğunu söyleyebilirim. Hatta "Luffy'i kap gel, yanına bir de harika bir pilav yaptım şekerim" diyebilirim hahaha. 

İlk deneme olduğundan sanırım yemeği yapmak uzun sürdü, o kadar uzun sürünce düşüncelere daldım, mutfakla birleştim az daha zaman kayması olsa köri köri diyarlarına gidebilirdim, all blue'ya inanmaya başladım felsefem değişti falan filan... (iyiki bir one piece izlemeye başladın allah belanı versin diyorsanız, haklısınız! ama demeyin öyle şeyler)


Savaş meydanı: Mutfak
Kazanan: Beyaz bir gecelikle yemeği üstüne hiç bulaştırmadan tamamlayan suspusningi.
Afiyet olsun o/

1 Temmuz 2010 Perşembe

Naruto 167 ve Bleach 277

Önce en çok zevk veren seriden başlayayım dedim. Amacım ikisini de aynı anda aradan çıkartmak (hihihi). Bu hafta Naruto'nun hayvansı güzellikte olacağından her haftaki kritiğimde belirtiyordum zaten, ama bu kadar aksiyon dolu olacağını beklemiyordum. Doğal olarak mangada aksiyonu hayal etmek zorunda kalıyorsun, burada hayallerimin dışanı çıkan bir hız vardı. Şimdiye kadar Naruto'da bu kadar iyi bir karşılaşma yaşandığını hatırlamıyorum. Her ne kadar kyuubi halinde olsa da Naruto, olsun. Mührün kırılışından tutunda geçirdiği evrime kadar herşey çok hızlı gerçekleşti, bu bölüme atacak bir bok bulamadım o derece beğendim.  Pain'nin yediği her yumrukta ve aldığı her darbede zevkten dörtkeşe olan ben, ss bile alamadım, zaten bu bölüm kesinlikle izlenmeli anlatılacak bir şey yok.


Dörtgözle beklediğim Minato ve Naruto karşılaşmasının en güzel yerinde haftaya kalması beni çileden çıkardı. Nasıl beklerim, nasıl sabrederim bilemiyorum. Haftaya mendilleri hazırlayın millet hayır halay değil lan, ağlayacağız güleceğiz duygu karmaşası içine sürükleniyoruz, hazırlıklı olun. Gintama'dan sonra en sevdiğim shounen seri Naruto oldu resmen. ( yeni One Piece izlemeye başladığım için emin olamıyorum çünkü o da keyifsiz günlerime ilaç gibi geldi)




-------------------------------------------------------------------------------------------------



Bleach'e dönmek gerekirse; bu hafta beni göt ettiler biraz. Açıkcası göt olmaktan hiç bu kadar mutlu olacağımı düşünmezdim. Önüme 500 bölüm sadece Shunsui, Ukitake ve Stark'lı bölüm koysalar salyalarımı akıta akıta izlerim heralde. Zaten bir keyif pezevengi olarak Shunsui varken Ichigo da ne oluyor onu anlamadım. Ukitake'nin arkadaşına olan sevgisi beni benden aldı zaten ne zaman çıksa beni benden almaması kaçınılmaz oluyor. Bu üçü oturup sake içip kızlar hakkında konuşup arkalarına yaslanıp gökyüzünü izleseler çok daha keyifli olurdu ama. Yetkili kimse duy sesimi! sadece Shunsui, Ukitake ve Stark'ı alıp doujinshi falan çıkartın "3 kafadar" yok yok içime sinmedi Urahara da onlara katılmalı o zaman tadından yenmezdi! Bak nasıl hayallere daldım ya...

AHAHAHA Bu da müeseseden; Shunsui'nin bir acayip türkü söylermiş gibi hali.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...