27 Aralık 2010 Pazartesi

One Piece 481. bölüm - Kritiğim geldi tutmayın!

Aslında Blog yazacak pek fazla zamanım yok hatta yazdan beri One Piece hakkında yazasım var ama hislerimi kelimelere dökemem, sıçarım diye korktum hep. Bu bölüm yani 481. bölüm ironiği verdi bana ve dayanamadım, bir yandan Luffy o kadar uğraştı ve abisiyle sırsırta vermiş savaşıyor diye mutluluk göz yaşları döküyorum, bir yandan içim parçalanıyor (neden diye sormayın). Güncele yetiştiğimden beri aylardır bu anı, bu görütüleri bekliyordum.

Ama hayatın ta kendisi gibi biraz keyif alırsın gülersin ardından hüzün gelir... eşit bir döngü sanırım. O kadar mutlu oldum ki kavuşabildikleri için, ama hemen ardından olacakları bilmek hatta bilemeyenler için öngörmek çok acı verici.
Bu kardeşler bu yıl beni çok üzdüler ama ikisini bir arada görmek olmayan abimle kavuşmuşum gibi hissettiriyor. One Piece'i sevmemin en büyük sebebi de yaşamadığımız duyguları bize hissettirebilmesidir belki.
Ama bu animede öyle bir adam vardır ki, keşke benim babam olsa diye düşündürtür size. İşte o adam One Piece dünyasının en güçlü adamıdır. Epey dokunaklı konuşarak hıçkıra hıçkıra ağlamama neden oldu bu bölüm. Whitebeard'da diyorum evet, babamsın Edward Newgate seni seviyorum!
Eminim Anime dünyası Babamızı unutmayacaktır. Kalbimizde bir Kamina'mız vardı şimdi bir de Babamız var. Önümüzdeki bölüm ve ondan sonraki ve sonraki  bölümler çok daha katlanarak büyüyecek bu duygular... düşünün, öyle acayip bölümler bekliyor bizi.

19 Aralık 2010 Pazar

Olumsuz Suspus

Aklım, geçen sene istediklerimin gerçekleşen kısmının 2011'e sarkması sonucu epey karışık. Ya tabii ki minnettar olmalıyım. Çünkü hayatımı yaşantımı sorguluma hakkım yok, verilen şeylerle yetinmesini bilemem lazım. "Ah bugünü de kurtardık be" demem lazım. Garip bir ironi içerisindeyim bak... bunları diğer ben okusa 3-5 kişi toplayıp bana dalardı.

Genelde insanlar hayattan kendileri çekip çıkarıyorlar en çok istediği şeyleri, ama ben bazen şunu da düşünüyorum; kendi isteğim dışında dünyaya gelip, insan olup (pekala bir yıldız, bir hayvan, bir bitki, bir çaydanlık olarak da gelmek isterdim) sözde bana verilen çizgide yürüyüp gitmem gerekiyor. Böyle bir zihniyetle düşünüyorum da seçmesem bile bazı şeyler gelip beni bulacaktır. O yüzden isteklerim için kılımı kıpırdatmak garip yani... 2011 için 2012'ye sarkacak isteklerde bulunmaya gerek yok sanırım. Zaten çok büyük beklentilerim yok. Şöyle etraflıca düşününce özellikle hayatın içinden okul, iş, mevki, mal, mülk, ego gibi insani ihtiyaçları çıkardığında kişi tamamen zihnen varolabiliyor ve o zihin halindeyken ne isteyebileceğini hiç bilmiyor. Bugün hala daha neyin gerçek, neyin ilüzyon olduğu bilinmiyor zaten. Kişisel tatmin, tarlalara ego serpiştirip büyütmekten ileri gidemiyor çünkü. İnsanların genellediği yaşam biçimi pop rock bir parçaysa benim görmek istediğim yol daha bir progresif. İçinde gizli gizli yolları olan sadece düşünceyle bile onlara varabilmek gibi uçuk bir şey. İşin açıkcası kendimi elle tutulan, düşünce olarak vuran, gerçek veya gerçek olmayan bir yaşama sıkışmış gibi hissediyorum. Nereden geldim nereye gidiyorum bunu sorgulamıyorum. Hatta nereden geldiğimi zerre umursamıyorum. Ama bilinçli, akıllı varlıkların şu koskocaman evrende keşke daha büyük bir rolü olsaydı diyorum, kendini geliştirmek, ev-araba-lcd Tv'ye sahip olmak yerine...

Ama adet yerini bulsun diyenler için gelsin;
  • Bütün iyi şeyler gelip beni bulsun.
  • Daha az sinirli biri olayım.
  • Hayatımdan çıkacak arkadaşlarım varsa bu yıl tamamen çıksınlar.
  • Bir şeyler çizebilmek için şevk gelsin.
  • İzlediğim animelerden ve okuduğum mangalardan zevk almaya devam edeyim.
  • Ve mümkünse bu yıl aradığım şeyi bulayım.
  • Sağlık, mululuk, bla bla...
Oysa bundan önceki yazımda sanki çok büyük isteklerim varmış gibi yazmışım. Cidden sakin kafa düşününce bir şeyler bekleyemiyorum bu yıldan. Canın sağolsun yeter 2011 :)

6 Aralık 2010 Pazartesi

2010'nun hesap özeti.

Öncelikle uzuuun bir zamandır yazmadığımı farkederek yüzsüz bir şekilde bu yılın hesap özetini çıkarayım dedim nahahaha. Şunu söylemem lazım ki istediklerimi gerçekleştirmek için hiçbir çaba göstermedim. Ne çalıştım ne bir uğraş verdim tamamen doğal yollarla gerçekleşen şeyler, hatta sadece isteyerek gerçekleştirdiğimi bilmenizi isterim.
Geçen yıl 2010 için istediklerime bir göz atalım, gerçekleşenlerin üzerini çizeceğim haberiniz olsun.


  • Umarım harika bir yıl olur diyorum sürekli çünkü inanılmaz bir değişikliğe ve doğaüstü bir şeylere ihtiyacım var. (Meğer One Piece Hajime no Ippo gibi... gibi muhteşem animeler izlemem gerekiyormuş)



  • Annemin bu yıl her zamankinden daha sağlıklı ve mutlu olmasını istiyorum,



  • Babamın biraz daha duyarlı olmasını ve en azından arada bir beraber yemeğe çıkmamızı istiyorum, (Bu yıl aşama katetti, ufacık bir iyiliği bile benim için çok önemli)



  • Bu yıl böbreğimdeki taşlar beni bi azaad etsin isiyorum,  (teşekkür ederim böbrekcanlar)




  • Sağlıklı bir erkek çocuğumun olmasını istiyorum ama sevgili veya koca istemiyorum nedense (çünkü istediğim gibi birinin olmadığını biliyorum), (bu tür istekler gelmeyecek önümüzdeki yıl emin olabilirsiniz.)



  • Sonra, artık bu yıl ışınlanmayı bulun be kardeşim!!! Her yıl bunu beklemekten sıkıldım,




  • Paralel evrenler hakkında önemli gelişmeler olsun istiyorum,



  • Bu yıl Japonya'ya gidebilmek istiyorum, hatta gidebilcek iyi anlaşabilceğim bir partner istiyorum daha çok, (partner buldum bu yıl gerçekleşmiş olmasa da 2011'de Japonya'da Suspus ve Soulforged yılı olacak!!!)



  • Bir amacım olsun kendimi beynimdeki fırtınalardan kurtarabilmek ohh demek rahatlamak istiyorum, 



  • İrem  ve Ahmet Ercanlar evlensin istiyorum (bizim oralardan çok ünlü sosyetik bir çifttir kendileri) (Yiihaaa)



  • Doğal gaz fiyatları beleş olsun o nasıl olaki? yani fiyat etiketi taksınlar üstünde beleş yazsın. (böyle saçma bir şey söylediğim için kendimden nasıl utanıyorum anlatamam, geçen seneki Enda sen gerçekten malmışsın kızım.)



  • İstedikçe geliyor ilham, şu olsun bu olsun,



  • Ve Bleach ve Gintama hiç bitmesin istiyorum. (Bleach'i hararetli takip ettiğim bir dönemmiş sanırım oysa Nisan ayından beri bitsin diye dua etmeye başladım, dualarım Gintama üzerinde etki etti kahretsin, neyse ki önümüzdeki yıl devam edecek.)



  • Tamam, tamam birçoğunu Sakuragi taktiğiyle gerçekleştirmiş olabilirim, öyle ukala bir tavırla "hiçbir şey yapmadım ama gerçekleşti" demek bana yakışmadı sanki. Siz asıl ayın sonuna doğru 2011'den isteyeceklerimi bekleyin.

    11 Ekim 2010 Pazartesi

    Break Blade

    (Broken Blade diye de geçiyor) ...Bu müthiş film dizisini arşivimde izlemeye kıyamadan saklıyordum. Dün yatmadan önce ilk filminin tadına bakayım artık dedim. Gundam Unicorn izlediğimde hiçbir şey anlayamamıştım neden bilmiyorum ama bu sefer de aynısı olacak diye korktum. Fakat konu diğer mechalara göre daha farklı insanların içindeki büyü gücüyle çalışan gundamlar söz konusu. Tabi ondan önce büyü gücünü kuvars taşı sayesinde ortaya çıkarıyorlar ve binde bir dünyaya gelen bazı insanlarda büyügücü olmayabiliyor. Bu tür insanlar doğal olarak biraz garipseniyor çünkü büyü gücü sayesinde bütün araç gereç yani kuvars taşının etkilebileceği her alanda kullanıyorlar. Karakterlerimiz 4 askeri okul arkadaşı biri de bayan bu arkadaşlardan. Esas adamımız Rygart, bu büyügücüne sahip olmayanlardan fakat babası ölene kadar birgün bu gücünü çıkarabileceğine inanmış, onu askeri okula göndermiş sonra parasal sebeplerden okuldan ayrılmıştır. Rygart'ın arkadaşlarından biri olan Hodr ülkenin (tam olarak hatırlamıyorum) kralı olmuştur ve yine en iyi arkadaşları olan Sigynle evlidir. Sigyn bir tür bilim insanıdır. Kuvars ve büyügücünü araştırmaktadır. Zess ise taraf değiştirmiş bir zamanlar çok iyi arkadaş olan bu 4 arkadaş zor durumdadırlar. Kardeşiyle birlikte kendi halinde yaşayan Rygart'a seneler sonra mektup gönderen Hodr onu acil olarak krallığa çağırır. Hodr, Zessle arasını düzeltebilecek bir köprü olarak gördüğü için Rygart'ı eski insanları kullandıkları Golem'i (kuvars taşının etkisiyle büyügücüne sahip insanlar tarafından kontrol edilen bir gundam) göstermek istemiştir. Çünkü yüksek rütbeli büyügücüne sahip hiçbir askerin bile kullanamadığı bu Golem'in belki Rygart tarafından kullanılabiliecektir....

    Baya konuyu anlattım gerisini de merak edip izleyiniz lütfen. İzlediğim en güzel mecha yapımlarından biri olmaya aday. 30 Ekimde japonyada 3. filmi gösterime girecekmiş. Onun haricinde 51 dkklık 4 filmden oluşan müthiş bir anime filmi serisi bence. Baktım puanı düşük animelistte falan, büyük ihtimal siz insanlar animeden anlamıyorsunuz. Şimdilik süper bir gazla başladı, aynı hızla gideceğine de eminim.
    Break Blade 2. Filmin kritiğinde görüşmek üzere o/

    7 Ekim 2010 Perşembe

    Piano no Mori

    Ya ben anime movie'lere hastayım. Ne kadar renkli ne kadar titizlikle yapılmış şeyler resmen her birinden kalite fışkırıyor. Bu movie'yi de pera anime filmleri gösteriminde görmüştüm ama gidecek fırsatım olmamıştı, indirip odamda tek başıma izledim, kendi kendime büyülendim. 
    Konusu şöyleki; Tokyo'dan babannesinin yanına gelip transfer olduğu okulda karşına çıkan bir çocuğun "ormandaki piano"ya nasıl hayat verdiğini anlatıyor. Baş karakterlerden biri Amamiya, kendi çabaları ve zorlu bir eğitimle pianist olmaya çalışan zengin ama terbiyeli bir ilkokul öğrencisi, diğeri de Kai, zevkine çalıyor duyduğu şeyi kopyalabilme kabiliyeti var fakat baştan sona pianist olma gibi bir hırsı yok. 
    Ormandaki piano ise sadece Kai'nin parmaklarına ses vermektetir. Kai fakir ve annesiyle yaşayan bir çocuk olmasına ve okuldakilerle sürekli kavga etmesine rağmen çok cana yakın ve yardım sever biridir. Amamiya onun gerçekten anlaşabildiği ilk arkadaşı olmuştur. Amamiya sayesinde pianoya ilgisi artan Kai ve onu ormandaki pianoyu çalarken seyreden Müzik öğretmeni (ki ormandaki piano'nun asıl sahibi bu adamdır) ona daha fazlasını öğreterek kendi pianosunu nasıl çalacağını öğretmek istemiştir. Bir yerden sonra bu iki minik arkadaş rakip olsalar bile biribirlerine inanamaya ve şans dilemeye devam etmişlerdir. Gerçi Kai bütün anime boyunca Amamiya'nın bulunduğu rekabet ortamına girmemiştir. Çünkü kendisinin öyle büyük hırsları, pianist olma gibi bir hayali yoktur, belki de sadece hayat şartlarından bulunduğu durumdan uzaklaşıp rahatlayabilmek ve en önemlisi eğlenebilmek için piano çalmaktadır.
    Kişisel yorumuma gelirsek; bana gizli yetenek sahibi, şapşal, iyi niyetli, fakir, ailesi olmayan bir erkek çocuğu dediğiniz zaman akan sular durduğu için, öyle bir çocuğum olsun diye yalvarmaya başladığım için, bu animedeki Kai karakteri inanılmaz sevimli ve samimi geldi. Amamiya da her ne kadar kendini rekabete kaptırmış olsa da kısmen iyi bir çocuktu. Kai'nin ondan daha başarılı olduğunun farkındaydı. Hatta anafikir çok güzel ve yalındı. Müzik sever herkese tavsiye edebilirim. Mozart, Chopin gibi ünlü ustaların eserlerine yer vermişler. Bir de ufacık parmakların öyle büyük besteler çalmasını izlemek çok güzel bir şey.

    15 Eylül 2010 Çarşamba

    Spike'ı Keanu oynayacak ama...

    ...e Faye'i kim oynayacak? 
    Live actionlardan pek hoşlaşmasam da izlemek istediğim 3, 4 tane var. Onlardan en önemlileri Beck ve Gantz sonra da Cowboy Bebop'ı öğrendim. Hem live action, hem de amerikan yapımı olunca daha bir tiksindim, e ne bekliyorsun mk. derseniz, benim Keanu'ya zafım var arkadaş. Yıllardır bütün sevgililerimi gizli gizli aldatma sebebim adam. İster istemez bekliyorum nasıl olacak merak ediyorum. Hani Keanu eski günlerdeki gibi olsaydı bu role yakışırdı ama dipçik gibi Spike'ı 40 küsür yaşındaki herif canlandıracak, çok yadırgadım bir yandan da Justin Bieber  canlandırsa daha mı iyiydi yani, diyorum. Gördük koskoca Light'a kulağını bok götüren Zac Efron'u layık gördüler. Bir kere Yagami Light temizliğine çok düşkün bir karakterdi.
    Madem Spike'la Keanu'yu aynı kareye koymuşsunuz binlerce resmi kesip biçmiş Keanu'yu kılıktan kılağa sokmuşsunuz, neden Faye'yi kim oynayacak göremiyorum. En sevdiğim karakteri kim canlandıracak bilen varsa ve bana söylerse sevinirim. 

    ★Basit Manga düzenleme: Ders 2

    2. Ders: Eğer Jump kalitesini yakalamak istiyorsan, doğru fontu seçmelisin!!!

    Saçma salak başlıklarımı görmezden gelip devam edelim. Şimdi sıra konuşmalara ve tepkilere göre font seçiminde! Bu örneği Manga Suyu'nun en iyi çevirmenlerinden Bakasensei yani nam-ı diğer Kucukrukiye'yle birlikte hazırladık.

    Raw örneği------------------> Düzenlenmiş hali
    One piece 1. bölüm 5. sayfasının çevirisi;




    Haydi o zaman içelim güzelleşelim!!
    Luffy'nin deliliğine 
    ve bizim muhteşemliğimize!!
    Ohoo ho hoo' götür! Götür!
    Sake! Sake! Biraz daha sake getir!
    Salak! O benim etim!
    Kapa çeneni! Benim o!
    Hey, kesin sunu! içerken kavga etmek de neymiş öyle!
    (SFX: Ha ha ha ha ha)
    Ah~ Acımadi kiii
    Yalancı!! Saçma sapan şeyler yapmayı kes!
    Hem bir kere ben acıdan korkmam ki! Bir dahaki sefere beni de denize götürsenize
    Ben de korsan olmak istiyorum!!

    ----------------------------------------------------------------------

    Şimdi yukarıdaki Raw örneğini kullanarak, verdiğim font isimlerini Bilgisayarınıza yükleyip ve Çeviriden faydalanarak siz de sayfanın düzenlenmiş hali gibi yapabilirsiniz. İsterseniz yapmazsınız size kalmış.

    Not1:Fontun türkçe desteklediğinden emin olmak için http://www.fonttr.com/'den indirin lütfen.
    Not2: "yahahah" kısmını bir sonraki ders olan clonelama da(clone tool) öğreteceğim, o yüzden o kısmı yapmadan geçiniz.

    Bir sonraki ders: Kök hücre hiçbir şey, klonlama her şey!

    13 Eylül 2010 Pazartesi

    Bu Resme iyi bakın lütfen

    Kenichi'deki Niijima'yı dünyanın en annoying karakteri seçtim. Nasıl bu kadar sinir bozucu bir karakter olabilir ya. Adam her şeye burnunu sokuyor, durmadan başını belaya sokuyor, hatta utanmadan kurtarılmayı bekliyor falan... Ne densiz, ne şerefsiz, ne tipsiz bir karakterdir. En son izlediğim bölümde kendisine ulaşılamadığı için Shinpaku kardeşliği Kenichi'ye gider ve Kenichi lafı koyar; 
    + Belki kaçırılmıştır.
    - kaçırılmak mı? NASA tarafından mı?
    Aahahahaha, adam bildiğin şeytan/uzaylı kırması ya, zaten resimden de anlaşılıyordur. Sabah sabah ne küfürümü yedin Niijima!!! Aslında böyle hayıflandığıma bakmayın Niijima olmasa devam etmezdim büyük ihtimal :)

    Hajime no Ippo

    One Piece'le beraber başladığım ama One Piece'in havasına girdiğim için bir kenara attığım serilerden Hajime no Ippo. Güncele yetişince, geri dönüp bu olağanüstü animenin ilk sezonunu üzülerek bitirmiş oldum. Yine, izle izle deyip beni fişekliyen Kucukrukiyeden başkası değildi. Bu yazı sayesinde müthiş animeler izleyerek geçirdim -minnettarım-.
    Şimdi birkaç SS almıştım 76 bölüm boyunca en çok güldüğüm ve karakterlerin en tipi tip oduğu... gel gelelim aldığım her SS de Masaru Aoki var :D gibi... Şu animeye başladığımdan beri Aoki'ye olan aşkım hiç dinmedi. Seslendirmesini Onizuka'nın seiyuusu olmasından mıdır yoksa piçliği ve sempatikliğinden midir bilmiyorum, ama bu karakter benim Hajime no Ippo içinde en sevdiğim ve seriye bağlanma sebebimdir. İlla bir sebebe ihtiyacımız varsa da sebebi yan karakter bağımlılığımdır.
    Sanırım Ippo'nun maç skorlarını vermediğimiz sürece şurada anlatacağım hiçbir şey spoilera girmeyecek. Nedense ben Ippo'ya fazla bağlanamadım, süper ezik bir karakter olmasından geçtim, kendini ifade edememesi bana çok eski bir arkadaşımı hatırlattığından, Ippo'nun o hallerini görünce sadece patakalamak, yerin dibine sokmak, hatta bunları daha güçlü olması için, gaza gelmesi, kendini geliştirmesi için yapmak istedim. Evet, benim ezik bir insana davranış biçimim bu şekilde, zayıflıklarını, mıymıntılıklarını suratına vurup özgüven kazanması adına, onu gaza getirip, beni alt etmesi için güçlenmesi gerektiğini ters psikolojiyle anlatmaya çalışırım. Ama Ippo sıfırdan başlayarak kendini geliştiren, diğer bildiğimiz karakterlere göre süper güçlü doğanlardan değil. Azmine ve mütevaziliğine hiçbir lafım yok. Ya ne bileyim konuşmasını bilmediğinden, kendine güveni olduğu halde yokmuş gibi ezilip büzülmesinden benim kastım, yoksa her maç yüreğim ağzımda Ippo'nun kazanması için dua ederken buldum kendimi. 
       
    (spikerin göğüsüne vurduktan sonra) 
    Bir de bu işin Takamura kısmı var :) Bu bildiğin her arkadaş grubu içinde olan göt oğlanlarından değil, Uyuzluğun vücud bulmuşluğu sanki, pisliğin ve piçliğin kitabını yazmış, kısaca Takamura olmasa bir halta benzemezmiş bu anime. İnsanı laflarıyla yerin dibine sokup, nasıl beceriyorsa bir lafıyla da gaza getirebiliyor. Hatta sadece Takamura'yla kalmayıp Kimura ve Aoki'nin de yeri büyüktür. Ippo'nun senpaileri olarak bu herilfer, hiçbir maçında Ippo'yu yalnız bırakmazlar ve maç süresince yaptıkları yorumlarla izleyeciği bilinmezlik diyarlarından söküp alırlar. Özellikle Takamura'nın bizim şapşal ikili Aoki ve Kimura'ya nazaran, maçın gidişatı ve Ippo'nun avatajlı olup olmadığı gibi çok iyi gözlem gerekteren ayrıntıları görebilmesi, birçok kez Takamura'nın güç delisi ve bir tür yarak kafa olmadığını göstermiştir. Zira Takamura aklı bir karış havada, kendini bir bok zanneden, aynı zamanda su katılmamış bir sapıktır. Kimura ve Aoki daha çok kendi halinde insanlar gibi gözükürler, oysa içlerinde Takamura ve Ippo'yu yakalamak için büyük bir azim vardır. Ayrıca Ippo'nun gelişiminde rolleri büyüktür.

    Bir de Miyata vardı, Serinin başında Ippo'nun ilk antreman maçında dayak yiyip kendini geliştirmesindeki en büyük etkendi kendisi. Sonra Ippo'yla rakip olabilmek için salon değiştirdiler vs... Bazı okuduğum sitelerde Miyata ve Ippo arasındaki ilişkiyi Sasuke ve Naruto'ya benzetmişler, açıkcası ben onların arasındaki ilişkide bir gram duygu bulamıyorum, Naruto'nunki tek taraflı bir aşk :) Ama Miyata ve Ippo arasındaki ilişki daha arkadaşca ve samimi. Birbirilerini gaza getirmek için sürekli gelişiyorlar. ahh çok uzattım...
    Ayrıca izlediğim en komik animelerden olduğundan yeri bambaşka. Gülmekten ağladım sayısız sahne hatırlıyorum, çalışma kamplarında yaşadıkları trajediler mi dersin Aoki'nin kurbağ taktiği mi, yoksa Takamura'nın herkesi ezmesi mi neyi nasıl anlatsam bilemiyorum. En çok eğlendiğim bölümlerden biri bizimkilerin bu sezondaki son kamp yaptıkları moruğun olduğuydu dani. Takamura efsanesinin pekiştiği çok eğlenceli bölümlerdi. Bir de hergün bir kere açıp ilaç niyetine izlediğim, Ippo'nun Kimura'dan öğrenmek istediği ayak tekniklerinin videosunu paylaşayım.

    Ahh son 1 aydır aynı şeyi diyorum; Önüme 1000 bölüm One Piece ve Ippo vereseler de izlesem. Böyle güzel animeler izledikten sonra diğer hiçbir seriye devam edemiyorum, içimden gelmiyor..
    Bu arada son anda farkettim Ippo'yla aynı tarz dövüşen Sendo'dan hiç bahsetmemişim. Manik depresif bir karakter, bir iyi, bir vahşi hayvan gibi, sevip sevmeme arasında kaldım ama iyi bir çocuktu. En azından seride etkisi çok büyük. İlk çıktığı dakikalarda Takamura'ya mağruz kalarak kötü şansın musluğunu açmış oldu. Ahahaha, ondan sonra işleri hiç rast gitmedi çocuğun.
     
     Bu resimler belki Takamura'yla ilgili daha çok bilgi verebilir.
    Anlat anlat bitmez aslında daha anlatamadığım ve tanıtamadığım birçok karakter vardı. Yaşanan harika maçlardan bahsetmiyorum bile. İzleyin, izletin en önemlisi spor animesi ve çizimleri eski diye hor görmeyin. Bir tadına bakın derim. New Challenger'dan sonra da artık maç hiç bitmesin istiyorsan, wii'de bir Ippo keyfi iyi gider, hasret giderir...

    2 Eylül 2010 Perşembe

    SATIYORUM!!

    Yaptığım alışverişler sonucu fazladan gelen ve takacak yerim kalmadığı için birkaç yeni ve açılmamış anime figür, poster, wallscroll ve nicesini satmaya karar verdim. Satayım ki daha çok figür vs... alayım diye :)

    Şu an elimde fazla figür benzeri şeyler olmasa da yeni şeyler geldikçe (ve fazladan figür çıkarsa) bu kaydı güncelleyeceğim.

    Not: her türlü sorularınız için yorum kısmına yazabilirsiniz. ödeme ve ayrıntıları  benimle iletişime geçtiğiniz an öğrenebilirsiniz.

    Mobile Suit Gundam 00 Wallscroll (kumaş) 108x80cm devasa boyutlardadır.

    Tam olarak resmin aynısıdır.
    fiyatı: 65tl


    Sayonara Zetsubou Sensei Wallscroll (kumaş) 108x80 cm boyutundadır.

    Resmin aynısıdır.
    Fiyatı: 65 tl


    Sakata Gintoki Wallscroll (polyester) 72x52 cm boyutundadır.
    Not: bu wallscroll inanılmaz yumuşak ipek gibi bir kumaştan yapılmıştır ve lisanslıdır.
    Resmin aynısıdır.
    Fiyatı: 50tl


    Gintama Koleksiyon posterleri 51x18cm boyutlarında
    (sadece bu iki poster kaldı) 
     
     Bansai Kawakami     Takasugi Shinsuke   
    Adet fiyatı: 8 tl



    Shakugan no Shana Solid Woks col. 12cm


    resimdekinin aynısıdır.
    Fiyatı: 20 tl




    NENDOROİD PETİT DEATH NOTE Mihael (MELLO) Keehl


    Resimdekinin aynısıdır.
    fiyatı: 10 tl




    Toradora! Kawashima Ami figürü 12cm

    Resimdekinin aynısıdır.
    Fiyat: 15 tl


    NOT: Altında fiyatı yazanlar satılık. Diğerleri anime tanıtımı olsun diye koyulmuş resimler, bazı arkadaşlar onlar da satılık sanmış  :D

    27 Ağustos 2010 Cuma

    Japonya Medya Sanatları Festivali (ve eğlence)

    Hadi öylesine bir dışarı çıkalım dedim, 1, 2 haftadır evdeyim ve One Piece mangası sebebiyle moralim çok bozuk. Kucukrukiye ile zaten JMSF planlarımız vardı ve aradan bunu da çıkarıp, bir de anime filmleri için adam gibi liste almak istiyorduk. Birden öylesine çıkılan eğlenceli bir güne dönüşmeye başladı...
    Önce ruki'nin de dediği gibi gelenekselleşen Çin büfe'deki yemeğimizden sonra benim bızdığım Ayame-dono geldi, onu aldıktan sonra bir iki işimizi halletmeye giderken, Ruki'nin Luffy algılama mekanizması (one piece radarı) Taksimdeki tek Japon mağzası olan Edo'daki tee ayak bileği hizasındaki Luffy figürünü yakaladı. Bir yandan dürtükleniyorum durdurulmaya çalışıyorum öteki yanda ablam para göndermiş onu almalıyız hemen ve benim de aklımı figürlere takıyor arkadaş :D
    Neyse efendim bir heycanla mağzaya geri döndük, çok şık bir Monkey D. Luffy pvc figürü ile karşılaştık. Ne yapsak ne etsek bilemedik sevgili nakamam Ruki ders çıkarılır nitelikte bir irade gücü sergiledi bizlere ve biraz pahalı olan Luffy'i figürü yerine bütçemizin yeteceği ama Luffy kadar güzel ve karizma olan Mihawk figürünü aldı, ben de Robin figürüyle günün altın vuruşunu yapmış oldum.

     Hazinelere konmadan önce, gittiğimiz Japonya medya sanatları festivali, bana Naruto Shippuunden'nin yönetmeni Hajime Kamegaki'nin yaptığı seminere giremediğim için bir ödül gibi geldi. 
    Yaratıcı akıl ve anlatıcı akıl olarak iki bölüme ayırmışlar sergiyi, yaratıcı akıl yani Monozukuri, ruki'nin de anlattığı üzere; Japon beyinlerinin yaşamı zenginleştirmek adına icat ettiklerini sergiliyordu. Bunlardan biri de hepimizin ilgisine ve kulağına hitap eden pachinko toplarına benzer şeylerin çeşitli ritimlerde ve sırayla düşerek çıkardıkları müzik şeysiydi(nesi olduğunu bilemedim). O sırada emektar fotoğraf makinamızın şarjının az olduğunu düşünerek ve ilerledikçe harika şeylerle karşılaşcağımızı düşünerek resimlerini çekmedim :/

    Ve tam düşündüğüm gibi serginin bir sonraki adımı Anlatıcı akıl/Monogatari hayatımızın vazgeçilmezleri olan anime ve mangaların eskizleriydi.



    Bu gördükleriniz mesela Summer Wars filminin mekan ve karakter çalışmalarının ilk halinden son haline kadarki çalışmaları. Çok gereksiz gibi gözükebilir ama izlediğimiz şeylerin ön çalışmaları bana ve benim gibi düşünen bir çok insana heycan veriyor olabilir. Çizgi çizmenin hassasiyetini kavrayan her insanın oturup saatlerce gözlemleyebileceği türden çalışmalar vardı. Manga eskizlerinin yanına koyulan tamamlanmış mangaları karşılaştırmak eğlenceliydi. Hem onca zamandır okuduğumuz ve izlediğimiz manga ve animelerin çizerlerine ve yapımcılarına saygımız arttı, hem de yakından izlemlemek bizi japon kültürüyle daha da yakınlaştırdı sanki. (Bu arada Summer Wars'ı izlememiş olanlar pera müzesinde anime filmleri gösterimi yapılacağı için gidip izleyebilirler arada sergiyi de geziverin)
     Vagabond ve birkaç manganın da eskizleri mevcut. 
    Onun dışında oturup saatlerce manga okuyabileceğiniz küçük çaplı bir kütüphanesi de vardı.

     
    Sonra Wii'lerin ve ps3'ün bulunduğu bir odaya geçtik orada bir baktım bizimki hemen Naruto oynuyor (çok pis Naruto oynar) Ailemizin küçük veledi Naruto'yu da görünce öeh tamam biz evde gibiyiz dedik, hepimiz oyunlara daldık, çıktık. Ve Anime filmleri gösterim programını aldığımız gibi fırladık. 
    Amacımız eğlenmek değildi sadece birazcık değişiklik olacaktı hayatımızda ama asmalımescit'in yolunu aldıktan sonra gerisi belliydi. Birkaç mekan değişikliğinden sonra geceyi biraz hareketli olarak Rukiler de noktaladık. Tabi madalyonun diğer tarafı vardı rezil bir korku filmi mi dersin, astım krizleri mi dersin... ama eğlenceliydi be blog. (daha o korku filmi ile igili yazacaklarım var!!)
    Bizi anne gibi ağırlayan sevgili nakamama teşekkürlerimi ilettiktten sonra gidebilirim o/ 
    Bu da haylazlar kralı Luxor (Kucukrukiye'nin kıymetlisi)
    Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...