30 Mart 2012 Cuma

Cha no Aji (The Taste of Tea)

Az evvel izlediğim bu harika filmi sıcak sıcakken yazasım geldi. Çoook kendi halinde bir film olan The Taste of Tea aslında bir Tadanobu Asano filmi sayılmaz. Hajime ve küçük kız kardeşi Sachiko'nun ailesi ve çevresindeki yaşamı anlatıyor kısmen. Asano da amcaları.  Anne anime çizeri, büyük baba keçileri kaçırmış eski çizerlerden, baba hipnoterapist, Asano tonmayster, diğer amcaları mangaka.

Not: Bu filmde ufak roller alsalar da; dramalardan tanıdığımız Yoshinori Okada, o güzel çatlak sesine ve güzelliğine vurulduğumuz şarkıcı ve oyuncu Anna Tsuchiya da oynamakta.
Film doğal ve hafif fantastik esintilerle başlıyor. Asano işlerinden bir süre uzaklaşıp kardeşinin evine kalmaya gelmiş. Hajime ise aşık olduğu kız transfer olduğu için kadınlara olan umudunu yitirmek üzere. Sachiko'nun daha büyük bir problemi var, o da durmadan onu izleyen dev bir Sachiko'nun varlığı... Asano amcasının anlattığı ve beni izlerken gülmekten öldüren küçüklük anısı Sachiko'nun bu derdine biraz olsun ışık tutuyor. Bu hikayeyi filmli izleyip Asano'nun ağzından dinlemeniz ve flashbacklerle izlemeniz gerekiyor bence.
Öyle güzel sakin bir kasabada yaşıyorlar ki, sanırsınız ki Tokyo sokaklarında geçen hiçbir kargaşa burada kopmuyor. Ama öyle değil; serserisi, it kopuğu, delisi, dans edeni ne ararsan var ve filme renk katıyorlar. Bir an sizi de alıp o kasabada o ailenin komşusu olduğunuzu hissettiriyor film. Şahsen ben, Hajime ve babasını trenle eve dönerken binen iki kostümlü kaçığın arkadaşı olmak isterdim. Onları kostümlü yakalayan trendeki fotografçı amcanın da kendini kaptırıp doğaçlama fotoğraflarını çekmesi de ayrı bir komikti.
Bir yerinde Asano eski kız arkadaşıyla karşılaşıyor ve o karşılaşmanın doğallığı sanki aynısını o an ben de yaşıyormuşum gibi hissettirdi. Gerçekten böyle güzel, sade, doğal bir oyunculuk beklemiyordum, o kadar Japon draması izledikten sonra tabii. Boş zamanlarımızda bütün gün yattığımız, boş boş gezdiğimiz olur ya hani, bu filmdeki insanlar da bunu yapıyor işte. Herkesin ufak tefek, sıradan sıkıntıları var. Hatta bu şekilde nasıl sonlandıracaklar dedim arada bir.



Geleyim filmin en can alıcı kısmına, mangaka olan amcamız doğum günü için kendi yazıp bestelediği bir parçayı Asano'ya zorla çıkarttırmak istiyordu. Şarkı ve dansını izledikten sonra hayatı sorgulamaya başlıyorsunuz. İzlerken kulağımdan ve gözümden kanlar geldi desem yeridir herhalde ama ne allahın belası bir şarkıysa dilime de takıldı, hala içimden "yama yo, yama yo, yama yo, yama yo, yama wa ikiteiru" diye çılgınlar gibi söylüyorum.
Velhasıl, çok keyifli çok tatlı bir filmdi. Japonya'ya, Japon topraklarına, doğasına olan sevgimi bir kez daha pekiştirmiş oldum. Tabii Asanocuğuma olan sevgimi de. Özellikle sonunu bu kadar duygusal ve hoş bitirmeleri, film için ayırdığım boş zamanıma değdiğini hissettirdi. Amerikan filmlerinden uzaklaşıp acık huzur ve eğlenceyi bir arada bünyenize almak istiyorsanız bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.

29 Mart 2012 Perşembe

Geçen Yine Alışverişteyim...

Merhaba, ben topuklu giymeden önce ayağının altına 'voltaren jel' süren kızım, nasılsınız? Şaka bir yana oturmuş evde Nobel ödülü bekliyorum bu yüzden, düşünsenize dünyadaki bütün kadınların en büyük derdine çare buldum. Gerçi bundan henüz sadece twitterda bahsettim, ama eminim twittera yazdıklarınızın öte gezegenlere bile ulaştığını bilmiyorsunuzdur. Gerçekten bi topuklu giymeden önce ayaklarınızın altına voltaren jel sürün ve kendinizi benim gibi alışverişe atın derim.

Bugün Türkiye'den ayrılmama 63 gün kaldı, bu zamanımı iyi değerlendirmeye ve yurtdışına çıkmadan önce bütün eksiklerimi tamamlamaya çalışıyorum. Ben, kendi imkanlarımla pek fazla şey alamıyorum ama en azından kıyafet gibi ufak tefek alışverişlerimi hallediyorum. Bu sene o kadar güzel şeyler moda ki yaptığım alışverişi ve bu renk cümbüşünü sizinle paylaşasım geldi.

İlk alışverişi uçaktayken ve indikten sonra nasıl rahat olurum, ne giysem de o gün uçağa binmeden önce telaş yapmasam diye yapmıştım. Şu üstte gördüklerinizi giymeyi düşünüyorum pantolonu da yanıma alacağım tabii ki.

Ben genelde alışverişe çıktığımda birçok kız gibi Pull and Bear, Bershka, H&M, Stradivarius, Oysho gibi mağazalardan ihtiyaçlarımı karşılarım. Ama artık bir konuda çok titizim o da ayakkabı, maalesef ucuz diye bu saydığım mağazalardan alınca ayakkabıları olmuyor, ayağımın içine ediyorlar. Bu yüzden ayakkabı konusunda kendime bazı şartlar getirdim, pahalı da olsa Nine West, İNCİ gibi mağazalardan alacağım. Birkaç yıldır da takip ediyorum öncesine göre çok daha güzel ayakkabı modelleri var. 

Evet, siz de farkettiniz çoğunluk Pull and Bear :) aslında H&M'den de daha dün bir dolu şey aldım ve yaptığım en verimli alışverişti çünkü 8 parça şeye 70 lira ödedim. Bu son P&B'dan aldıklarımın arasında o gördüğünüz ayakkabı resmen bir istisnaydı. Çok rahat diye aldım, benim aldığım rengin resimini kendi sitesinde bulamadım ama taba rengi olduğunu hayal edin siz. 

Bu sene 90larda da bir ara moda olduğunu hatırladığım o pastelimsi renkler moda. Bu renkler bana Raksotek video kasetlerini hatırlatıyor nedense. 90lar ve ben bir bütün olduğumuz için bu senenin modasını kendi üzerime alınıyorum ve modacılara teşekkürlerimi iletiyorum, afferim güzel akıl etmişsiniz. Burası da sadece bu renklerin resimlerinin paylaşıldığı bir Tumblr, seviyorsanız takip ediverin.
Bir de bu alışverişin iç çamaşırı pijama ve vücut losyonları kısımı var ama onlara pek giresim gelmedi. Yine de o tür eksiklerim hala daha devam ediyor, artık önümüzdeki alışverişlere bakıcaz. Son olarak da -neredeyse unutuyordum- bir yeni gözlük daha aldım ama bu sefer çok fantastik bir optik gözlük aldım, kırmızı çerçeveli ve taktığımda kendimi çok eğlenceli bir insanmışım gibi hissettiriyor. Onu da ucuz ve bir gözlük alma hakkım olduğu için alayım dedim. Çünkü bu yıl gözlerim isyan etti ve uzun süre lens takamamaya başladım.

Sanırım bu ilk ve son alışveriş postum olacak, bir de gitmeden önce bavul hikayemi yazarım eğlenirik acık. Bu arada NASA geçen yaptıklarını unutmadım (merak ediyorsanız bir önceki postu okuyunuz.)


Not: Benim bazı embesil arkadaşlarım (arkadaş demeye bin şahit ister) bu postumu görgüsüzlük olarak algılayacaktır, kalkıp bu postun altına riyakarlık yapmamalarını, kendi dünyalarında kalmalarını rica ediyorum. Ne yani kalkıp hayatımda moda olduğu için özür mü dilemeliyim?

22 Mart 2012 Perşembe



Teyzemin eşi beni bir yerden minübüsüyle eve ulaştırmaya çalışıyor. O gün Ay Dünya'ya yaklaşacakmış ve tüm dünyada çok şiddetli depremler bekleniyor. O kadar yavaş sürüyor ki arabayı sinirleniyorum, bir yerde iniyorum ve eve koşarak gidiyorum. Annem evde tek başına beni bekliyor. Her an deprem olma korkusuyla oturmuş bekliyoruz, hava çok kapalı ve sisli. Bir an kısa bir süreliğine uykuya dalıyorum ve rüyamda Nasa'nın Obscure projesi diye bir şey görüyorum. Uyanıp Nasa'ya ulaşmaya çalışıyorum adımı ve proje ismini söyleyince beni daha üst yetkili birisiyle görüştürüyorlar. Adımın ne önemi var anlamıyorum ama proje ismini söyleyince söylediklerini anlayamıyorum, ingilizcem o kadar iyi değil kusura bakmayın diyorum, kapatıyoruz. Hala deprem endişesi sürüyor evden çıkalım dışarda geçirelim bütün günü diyorum. Annem hazırlanırken görünmez ve derileri yüzülmüş kas yığınından ölüler beliriyor evin içinde, hala bazıları görünmez. Onlardan zar zor kurtulup aşağı iniyoruz, şu an oturduğumuz apartmanın önüne yani. Ablam, yeğenim ve sizlerin tanımadığı bir kadın daha apartmanın önüne şemsiyeleriyle geliyorlar. Birden şiddetli rüzgar ve yağmur bastırıyor, hepimiz şemsiyeleri açıyoruz ama şemsiyeler zar zor dayanıyorlar, rüzgar çok şiddetli. Bir anda gökyüzünden korkunç bir ses yükseliyor, 2 dev roket ama o an ona ben füze diyorum. Biri hızını alamayıp bizim apartmana çarpıyor ve çok şiddetli bir patlama oluyor. Patlama gerçekleşmeden saniyeler önce annemin apartmana daha yakın olduğunu farkedip ona siper oluyorum hep beraber savruluyoruz. Herkes iyi mi diye bakıyorum çünkü yeğenim daha 7-8 yaşlarındaymış. Kimse de bir şey yokmuş gibi gözükse de sağlık ocağı gibi bir yere gidiyoruz. İlk annemi kontrolden geçiyor. Ben de Obscure projesinin Nasa'nın beni ortadan kaldırmak olduğunu anlıyorum. Bu sırada hala deprem riski devam ediyor, insanlar çok endişeli... Ve uyanıyorum.

Bunun sadece sabah gördüğüm bir rüya olduğuna inanmakta zorluk çekiyorum. Çok gerçekçiydi ve kalktığımda Nasa'ya ana avrat sövüyordum. Bir de Obscure kelimesinin ne anlama geldiğinden emin değildim, açtım baktım sözlüğe çok şaşırdım. Bilinç altı çok değişik azizim neler kurgulayacağı belli olmuyor. Şu ölü kas yığınları olmaydı çok mantıklı devam ediyordu hikaye ama o sıçtığı andı işte. Yine de füzelerin mavi parlak renkte olduğunu çok net hatırlıyorum, hatta biraz kassam üstünde neler yazdığını bile hatırlarım. Hala çok gerginim, çünkü deprem olacağı kesinleşmiş zaten kesinleşmese bile ay dünyaya o kadar yaklaşırsa sadece depremlerle kalmaz. Bence rüyamdaki en mantıklı yer Ay'ın kütle çekimiyle dünyaya yaklaştığında bu depremin yaşanacağı gerçeğiydi. Neyse bu rüyanın anlamı bir gün NASA dünyanın sonunu getirecek demek, ben ona yorup kaçıyorum.

19 Mart 2012 Pazartesi

Last Life In the Universe


Bu uzun zaman sonra izlediğim 4. Asano Tadanobu filmiydi. Tabii ben buraya yazana kadar üstünden epey zaman geçti. Neden izlediğim dört Asano filminden ilk bunu yazıyorum? Ben de merak ediyorum neden (ama umarım diğerlerine de sıra gelecek bir gün) Genelde sanat filmlerini sevmem ama filmin kısıtlı mekanlarda kendine bağlayan büyülü bir yanı olduğunu inkar edemeyeceğim. Hem de Asano'ya Venedik film festivali en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandırdığını falan bilmiyordum izlerken.


Filmi izlemeden önce bildiğim tek şey o güzel soundtracki ve Takashi Miike'yi görecek olmamdı. İntihara meyilli insanlar arasında yaşayan biri olarak inanın benim gözümden çok farklı bir anlamlı oldu bu filmin. Ama merak etmeyin o kadar derinlere inmeyeceğim. Her şeyden önemlisi filmi bulmak ve indirmek gerçekten zordu, hatta ulaşamamak öyle büyük duygular beslememe neden oldu ki, bir süre sonra hayatımın filmini izleyecekmişim gibi hissettim. O yüzden büyük uğraşlar sonucu bulduğum en iyi kalitedeki Last life in the universe'ü belki izlemek istersiniz diye paylaşmak istedim. Burada okuyup indirmeye koyulduğunuzda çok dandik ve düblajlı halleriyle karşılacaksınız çünkü.

Buyrun efenim;
Ruang rak noi nid mahasan (Last life in the universe)
Linkler yenilenecek.
 Filmdeki Ichi the Killer göndermesi

Huzurlu hissettiren sayılı film sahnelerinden biri.

Film biraz tayca, ingilizce ve japonca biliyorsanız, gerçekten çok az bilmeniz bile dünyanın neresinde olursanız olun anlaşabileceğinizi hissettiriyor size, en azından bu filmi kendi dilinizin altyazısıyla izlemeseniz bile konuya hakim olabilirsiniz. (he ben tayca bilmiyorum)


Yakuza Takashi Miike...  

Konusu nedir, Asano bu filmde kimdir, necidir detaylara girmek istememin tek bir sebebi var üşeniyorum, şaka şaka üşenmiyorum ama Asano Tadanobu seven birinin ya da asya filmleri sevenlerin kaçırmaması gereken, şiddetle tavsiye ettiğim, azıcık depresif ve kendine ait nafi bir dünyası olan güzel bir film bu. Bazen siz de evrendeki son kertenkeleymişsiniz gibi hissediyorsunuzdur bence.


Not: Hakkında yazma ihtimalim olsa da Asano Tadanobu'nun rol aldığı diğer filmler şöyle;

  • Ichi the Killer
  • Snow Prince: Kinjirareta Koi No Melody
  • Maboroshi no Hikari
  • Viyon no Tsuma
  • Umoregi
  • Taga tameni
  • Cha no aji
  • Eri Eri rema sabakutani
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...